Uzmanlar tarafından aylardır anlatılan, bizi ve geleceğimizin teminatı çocuklarımızı yakından ilgilendiren çok önemli sözcükler…
Küresel ısınmanın etkisi ile birçok ilimizde kuraklığın olacağı, barajlarımızda ki su seviyesinin azalacağı ve başta Ankara olmak üzere birçok ilimizde su sıkıntısı ve kesintilerinin olacağı anlatılmıştı.
1 Ağustos tarihi itibarı ile bu süreç Ankara’da başladı ve aralık ayı sonuna kadar da devam edecek.
Su kesintilerinin özellikle okullarda birçok bulaşıcı hastalığa neden olacağı yetkilileri endişelendiriyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Gökçek ise işin kolayına kaçmış ve duruma hemen bir çözüm üretmiş. “okullar bir ay geç açılsın…”
Hemen aklımıza “Okullar bir ay geç açılırsa, bir ay geçmi kapanacak?” sorusu geliyor…
Gerçi önemli değil. Temmuz sıcaklarında siyaset nasıl yapılır öğrendik. Sırada “Temmuzda okula nasıl gidilir?” Varsa, onu da öğreniriz…
***
Okulların bir ay geç açılmasına gerekçe ve resmi bir talep olursa sıcak bakan Milli Eğitim Bakanı, ders açığını yarıyıl tatilini kısaltarak ve günlük ders saatlerine yayarak çözümlemeyi düşünüyor…
Peki, ekimin onbeşinde okulları açmak gerçekten nihai çözüm mü? Çünkü su kesintileri aralık ayı sonuna kadar sürecekmiş…
Onbeş yirmi gün nedir ki göz açıp kapayana kadar biter. Çocuklar biraz idare etsinler mi diyelim? Yoksa okullar tam zamanında açılsın, çocuklar susuz yaşama eğitiminden yoksun kalmasınlar mı diyelim?
Nasıl olsa küresel ısınma ve yanlış su politikaları yüzünden 2030’da su fakiri ülkeler arasında olacağız.
Okullarımız eğitim yuvası değimli? O halde susuz nasıl yaşanır eğitimini olmanın en doğru yeri de okullarımız...
Bu nedenle okullar zamanında açılırsa, müfredata da susuzluk diye bir ders konursa çok daha isabetli olur…
İşin en ilginç yanı da devlet okullarının çoğunun su deposu yokmuş. Var olanların da durumunu az çok düşünebiliyorum…
***
Gelelim Ankara’nın susuz kalmasına…
1996 yılından beri gündemde olan, Devlet Su İşleri’nin, Ankara’ya Gerede’den su getirme projesinin, plansızlık ve yanlış yönetimler yüzünden bir türlü devreye girememesinin faturasını ise Ankara halkı ödeyecek. Su sıkıntısı yaşamanın yanı sıra suyu pahalıya satın alacak…
***
Hem daha ucuz hem de daha sağlıklı Gerede projesi yerine, sülfat ve nitrit oranının aşırı olduğu Kızılırmak ‘tan su getirilme projesinin uygulanması ise oldukça düşündürücü!
Kimya Mühendisleri Odası uyarıyor. Kızılırmak suyundaki sülfat ve nitritin radyasyon etkisi yapacağını söylüyor. Yani suyu getirmenin yanı sıra bir de arıtmak gerekecek…
İyi yönden bakarsak biz Türk halkı olarak zoru başarmayı seviyoruz. Tıpkı Yuvacık Barajı’nı iyileştirmek yerine Sapanca Gölü’nden takviye su getirmek için şebeke döşenmesi gibi…
Diğer yönden bakarsak bu yanlışların faturası hep bizim cebimizden çıkıyor.
***
Aslında üç tarafımız denizlerle çevrili. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızla birçok Avrupa ülkesinden çok daha şanslıyız. Ama biz elimizdeki kaynakların kıymetini bilemiyor, önemsemiyor ve iyi yönetemiyoruz.
Uzmanlara göre; bir an önce ulusal su yasasının çıkartılması, su kaynaklarının bir elden yönetilmesi ve su tüketim kontrol yönetmeliğininin hazırlanması gerekiyor. Hatta birçok ülkede olan Su Bakanlığının kurulması gerekiyor. Su havzalarının koruma altına alınıp, vahşi sulama yöntemleri yerine damlama ve yağmurlama yöntemlerinin kullanılmaya başlanması gerekiyor…
Ama biz ne yapıyoruz? İşin kolayını bulduk. Fabrikalarımızdan sonra şimdi de akarsu ve göletlerimizi özelleştiriyoruz. Yap-işlet-devret modeli ile 49 yıllığına işletme hakkını satmaya hazırlanıyoruz…
***
Vizyonu olmayan, günü kurtarma politikaları ile yetinen yöneticiler yüzünden, her geçen gün cennet ülkemiz yaşanamaz hale geliyor. Çocuklarımıza nasıl bir ülke, nasıl bir dünya bırakmak istiyoruz? Lütfen olaylara seyirci kalmayalım.
* 2 Ağustos 2007 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı
* 2 Ağustos 2007 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı