Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Anlamlı bir hikâye



Geçenlerde bir arkadaşımdan gelen elektronik posta iletisi beni çok etkiledi.
Bu ileti ‘‘Üç Tenor’’ adlı bir projeye imza atan ve konserleriyle operayı çok daha büyük kitlelere ulaştıran, dünyaca ünlü üç tenordan ikisinin; Placido Domingo ve Jose Carreras’ın  gerçek hikayesi idi.
İçe kapalı opera camiasının kapılarını birlikte şarkılar söyleyerek dünyaya açan;
İnsanlara opera kültürünü sevdiren ve gençlere bu kültürü aşılayan;
 Placido Domingo ve Jose Carreras’ın filmleri aratmayan hikâyesini sizlerle de paylaşmak istedim...
***
İspanya hakkında çok fazla şey bilmiyorsanız bile, Katalanların İspanya'ya hükmeden Madridlilerden bağımsızlıklarını almak için verdikleri mücadeleyi duymuşsunuzdur...
Jose Carreras Katalan,  Placido Domingo Madridlidir...
İki tenor kariyerlerinde parlamaya başladıkları 1984 yılında politik nedenlerden dolayı birbirlerine düşman olmuşlardı.
Her ikisi de birbirleri hakkında çok ağır açıklamalarda bulunmuşlardı.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen konser tekliflerini diğerinin olmaması şartı ile kabul edeceklerini söylüyorlardı.
 1987 yılında Jose Carreras, rakibi Placido Domingo'dan daha yaman bir düşmanla karşılaştı.
Yapılan tetkikler sonucu lösemiye (kan kanseri) yakalandığını öğrendi.
Kansere karşı acilen tedaviye başlaması gerekliydi.
Tahliller, ilik nakilleri, kan nakillerinin yanı sıra ayda 1 kez Amerika'ya gitmek zorundaydı.
Bu koşullar altında çalışamaz olmuş ve tedavi maddi durumunu aşmaya başlamıştı.
Büyük bir serveti olmasına rağmen, yüksek maliyetlerden dolayı dev tenor Carreras ekonomik olarak çok güç durumda kalmıştı.
Tam sıfırı tüketmişti ki dostları aracılığıyla Madrid'de kurulan ve kan kanseriyle mücadele edenlere yardım eden bir vakıftan haberdar oldu.
Vakıf Carreras’ın tüm tedavi masraflarını karşıladı. Carreras amansız hastalığını yendi ve tekrar şarkı söylemeye başladı.
Artık eskisi gibi kazanıyordu, maddi durumu düzeldi.
Hayatını kurtaran bu vakfa vefa borcunu ödemek için, bağışçılarından olmaya karar verdi.
Vakfın tüzüğünü okurken; kurucusunun, en önemli katılımcının ve başkanının rakibi Placido Domingo olduğunu büyük bir şaşkınlıkla öğrendi. Ardından da Domingo’nun derneği ona yardım etmek için kurduğunu; ama onun bu yardımı kabul etmeyeceğini bildiğinden özellikle gizli tutulmasını istediğini...
Hikâyenin en can alıcı noktası ise iki devin karşılaşması oldu.
Placido Domingo’nun Madrid’deki bir konseri sırasında Jose Carreras herkese parmak ısırttı.
Konseri bölerek sahneye çıktı, düşmanının önünde diz çökerek herkesin gözü önünde bu asil davranışı için teşekkür etti.
Domingo, onun yerden kalkmasına yardım ederek kucaklayınca çok sağlam bir dostluğun temeli atılmış oldu.
Uzun zaman sonra bir gazeteci Domingo’ya sordu:
Hiç sevmediğiniz, düşmanca hisler beslediğiniz karşınıza rakip olarak çıkacağını bildiğiniz birine yardım edebilmek için neden vakıf kurdunuz?
Domingo’nun yanıtı hızlı ve kesindi: ‘‘Çünkü onun ki gibi bir sesin yok olmaması gerekirdi.’’
***
Bu hikâyeyi okuduğumda; yaşadığımız toplumda, değil düşmanların en yakın arkadaşların birbirine attığı kazıklar aklıma geldi ve bu hikâyeden belki kendi payımıza bir şeyler çıkartabiliriz dedim...
Gerçek değerlerin farkına varmak, takdir edebilme büyüklüğünü göstermek, karşımızdakini yücelttiği kadar bizi de yüceltecektir!

* 3 Eylül 2009 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı