Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Yine çöp!




İnsan büyükşehirde yaşayınca, beklentileri de büyük mü oluyor ne?

Mesela evinden dışarı adımını attı mı, işe gidene kadar gördükleri ile gözü gönlü açılsın istiyor.

 

Kafasını kaldırdığında, üstüne üstüne gelen çirkin beton apartmanların dökülen boyalarını, kafasını indirdiğinde sigara izmaritlerini görmesin;

 

Yağmurlu günlerde, kaldırım taşına bastığında, üzerine çamur sıçramasın;

İşe vardığında, yarım saat ayakkabılarının çamurlarını, pantolon paçalarını temizlemekle uğraşmasın;

 

Büyük klasik müzik ustası Schubert’in “Bitmemiş Senfonisi” gibi bitmeyen yol ve kaldırım çalışmaları için çalışan iş makinelerinin çıkarttığı ses ve toz bulutu olmasın istiyor…

 

“Bunların neresi büyük beklenti” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

 

Haklısınız, bunlar değil büyük beklentiler, sıradan beklentiler bile olmamalı.

 

Ne büyükşehirde, ne ilçede, ne de köyde…

 

Zaten verdiğimiz vergilerle en basitinden bu konforu yaşayabilmeliyiz.

 

***

 

Hadi diyelim, yol yapmak kaldırım yapmak zor ve meşakkatli işler, imalatları uzun sürüyor.

 

Peki, çöp toplamakta mı zor?

 

Üstelik birçok kent için lüks olan çöp fabrikasına sahip bir kentken!

 

En çok üretimi yapan, en çok vergi veren ve ülke ekonomisine en çok katma değer sağlayan kentlerin başında geliyoruz.

 

Büyükşehir Belediyesi ve hatta Avrupa kentiyiz…

 

Ancak, her sabah işe giderken, öğle yemeği için dışarı çıktığımda ya da akşam eve dönerken karşılaştığım manzara canımı çok sıkıyor.

 

Çöp konteynırları tıklım tıklım dolmuş, taşmış sanki bir haftadır toplanmamış gibi.

 

Bu bir değil, iki değil, hep aynı…

 

Oysa her gece uygunsuz bir saatte çöp arabalarının, çöplerini topladığını, uykum bölündüğü için biliyorum.

 

O zaman sorun nerede?

Verdiğimiz çöp vergileri, çöpe mi gidiyor?

 

Avrupa’dan bir yetkili gelse, bu çöpleri görse, “ Avrupa Kenti” yerine “Çöp Kent” diyecek diye korkuyorum hatta utanıyorum.

 

“İnsanlar layık olduğu şekilde yönetilir” denir ya hani biz buna mı layığız?

 

Değilsek, neden kimse sesini çıkartmıyor?

 

Çöplerin üzerinden atlayıp geçiyor?

 

Önümüz yaz…

 

Dünya da yok olan birçok hastalık, ülkemizde yine hortladı.

 

Çok dikkatli olmalıyız!

 

Çöplerimiz her gün dağ gibi konteynırların üzerine yığılmaya, 

volkan gibi taşmaya devam ederse, karasinek  ve sivrisineklerin sebep olduğu hastalıklarından nasibimizi almaya, namzetiz diye düşünüyorum.      

 

***


Beğenmediğimiz Meksika bile “Çöpünü getir; meyve, sebzeyi götür” diye bir kampanya düzenlemiş.

Çöplerin geri dönüşümünü artırmak isteyen Meksika yönetimi, vatandaşlarını teşvik etmek için ilginç bir uygulama başlatmış…

Geri dönüşüm yapılabilen organik çöplerini getirenler, yiyecek alabilecekleri kuponlarla ödüllendiriliyormuş.
Kentimizi yöneten saygıdeğer yöneticiler!

Çöpleri toplayamıyorsanız eğer hiç değilse, çöplerini katma değer olarak döndüren Meksikalılardan örnek alın…


Ellerinizi vicdanlarınıza götürün!




Çok sevdiğim ve yazılarımda da sık sık paylaştığım, bir söz var:
Herkesin alnında görünmeyen harflerle “Beni önemli hissettir yazar” diye…

***
Birkaç gün önce, eve gelmiş, akşam haberlerini izliyordum…
Edirne’de, Selimiye Camii’ne giderken, Çevre ve Şehircilik Bakanının önüne,  kemoterapi gördüğü için saçları dökülen bir genç kız çıktı…
Kanser hastası olduğunu ve hastalığı ile ilgili ilacı temin etmekte güçlük çektiğini, yardım istediğini söylediğinde; tüm ülkenin kanını donduran bir sahne ile karşılaştık.
Bakan Bey üniversite öğrencisi olduğunu öğrendiğimiz genç kıza dilenci muamelesi yaptı ve cebine para sokuşturmaya çalıştı.
Ne yazık ki, insanların alnında görünmez harflerle yazılı olanBeni önemli hissettir” sözünden bihaberdi...
Belli ki on küsur yıldır, iktidarda olan partisinden gördüğü, öğrendiği; çaresiz insanlara makarna, buzdolabı vesaire dağıtmak yani ağızlara bir parmak bal çalmak olduğu için aklına ilk gelen şey; bakanın kendi deyimi ile cebinden çıkarıp yüklü bir para vermek oldu.

***   
Haberi izlerken ilk andaki şaşkınlığımla “Acaba bu Bakan Bey’e kurulmuş bir komplo olabilir mi? Kız gerçekten kanser mi yoksa karşıt görüşten biri de, türbine mi oynuyor?” diye aklımdan da geçmedi değil.
Ancak böyle bile olsa, bakan beyin tavrı, çok aşağılayıcı ve onur kırıcı idi.
Genç kızın yüzüne bile bakmadan, onu dinleme zahmetine bile girmeden, para vermeye çalışması, topluma bakış açısının bir göstergesiydi.

***

Sağlık Bakanlığı’nın sürekli övündüğü, devrim yaptığını iddia ettiği politikalarının her geçen gün foyasının meydana çıktığını fark etmemizi sağlayan bu haberde:
Kanser olan bir genç kız,  ilaçlarını alamadığını ifade etme cesaretini gösterdiğinde;
“Al işte bu parayı, ilaçlarını bu parayla alırsın kızım” diye dilenci konumuna düşürüldü.
“Ben dilenci değilim, yanlış anlaşıldım”
Ellerini ceplerinize değil, vicdanlarınıza götürün
“ İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım”  diyen
 20’li yaşlardaki bu yürekli kız, bakanın verdiği parayı geri vererek; sadece Bakan Bey’e değil tüm insanlığa bir ders verdi.
Onun sayesinde;
apar topar, ucuz olduğu için Türkiye’ye getirilmeyen ya da karaborsaya düşmüş kanser ilaçlarının, yurt dışından getirilmesine karar verildi.
Onun sayesinde;
İlaç politikamız bir kez daha gözden geçirilmeye başlandı…
Ey yöneticiler, ellerinizi vicdanınıza götürmek için, ille de birilerinin isyan etmesi mi gerekiyor?