Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Siz siz olun…

Kombiniz bozulursa ne yaparsınız?
“Servisi çağırırız” dediğinizi duyar gibi oldum.
Tekrar bozulursa, tekrar ve tekrar…
Yenisini almaya karar verirsiniz değil mi? Astarı yüzünden pahalı olmaya başlamıştır çünkü.
Bir de kar, kış, kıyamet gelmeden önlem almak gerekir diye düşünürsünüz.
Sonra piyasa araştırması yaparsınız. Hangi markayı ne kadara alırsınız?
Kaçlık kombi, kaç metrekareyi ısıtır? Yoğuşmalı  olan mı daha iydir, yoğuşmasız olan mı?
Hangisi daha az enerji ile daha iyi ısı verir?
Hangisinin servis ve yedek parça garantisi vardır?
Kısacası hem kaliteli hem de ucuz olsun istersiniz vs. vs…
Sonra en çok beğendiğinizi satın alırsınız. Servis gelir, takar.
İzgaza haber verirsiniz. İzgaz gelir bakar, “uygundur” der ve kullanmaya başlarsınız.
Yani biz öyle zannettik!
***
Kombimizi aldık, alırken neredeyse eski kombinin aynısı olmasına dikkat ettik.
Bir ara “Asılı olduğu duvarı değiştirsek mi? “diye düşündük ama hemen vazgeçtik.
İZGAZ proje ister, sorun çıkartır, bizim için zaman problemi olur, en iyisi hiç dokunmayalım dedik. Kombiyi taktırdıktan sonra, İZGAZ’a telefon ettik.
Vezneye belli bir para yatırıp saat 18.00 den sonra da randevu almamız söylendi.
Randevu saatinin, mesai saatleri dışının olması garibimize gitti aslında ama “prosedür bu herhalde” diye, dedikleri gibi saat 18.00’ den sonra aradık.
Karşımıza bilgisayar çıktı ve bize beş gün sonrası için randevu verdi.
“Nasıl yani? Beş gün, doğalgaz olmadan, biz ne yapacağız?
Hadi bir gün, bir şekilde idare edersin de, beş gün çok değil mi?”
Bilgisayarın verdiği randevuya inanamayıp, ertesi gün mesai saatlerinde tekrar İZGAZ’a gittiğimizde;
Beş günün aslında erken bir zaman olduğunu öğrendik.
Bazen bir ay sonraya bile randevu verilebiliyormuş…
“Haa o zaman çok şanslıymışız(!)” dedik.
Yani İZGAZ diyor ki; 5 gün ısınma, yıkanma, yemek falan da pişirme ve dua et,
Çünkü bu durum bir ayda sürebilirdi!
Şaka gibi…
***
Hatırlarsanız beş yıl önce, Kocaeli Büyükşehir Belediyesine ait İZGAZ, özelleştirme kapsamında Fransızlara çerez parasına satılmıştı.
Güya özelleştirme olunca; daha iyi, daha hızlı hizmet verilecekti.
Hızlı hizmet buysa, gerisini düşünemiyorum!
Benden size tavsiye;
Siz siz olun, kış ortasında kombi değiştirmeye kalkışmayın.
İlle de değiştirmeniz gerekiyorsa da, ya kombinizi almadan önce İZGAZ randevunuzu alın
ya da elektrikle, tüple, odunla ve kömürle çalışan bilumum ısıtıcıları ve ocakları hazır bulundurun!


Hala anlayamıyorum!

Bu hafta, Toplum Ağız Diş Sağlığı Haftası ve 22 Kasım da, Dişhekimleri Günü…
Sadece zor durumlarda aklınıza gelen hani dayanılamayacak en önemli 3 ağrıdan biri olan, sabahlara kadar zıp zıp zıplatan “diş ağrısı”nı (diğer ikisi doğum ve böbrek) dindiren hekimlerin günü…
Tüm dişhekimlerinin “Dişhekimleri Günü” kutlu olsun.
***
Kentimizde büyük özveri ile çalışan Kocaeli Diş Hekimleri Odası Yönetim Kurulu Üyelerinin önderliğinde, hafta boyunca birbirinden farklı sosyal ve bilimsel programlar düzenlendi ve ziyaretler gerçekleştirildi.
Yine bu haftaya özgü Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Komisyonu, çeşitli okulları ziyaret edip; öğrencileri ağız ve diş sağlığı konusunda bilgilendiriyor. Bilimsel etkinlikler düzenliyor.
Tabii bunlar sadece gönüllü dişhekimlerinin gayret ve çabaları sonucunda oluyor.
Gönül isterdi ki, AKP hükümeti Türk Dişhekimleri Birliğinin 2008 yılında sunduğu, başta muayenehaneler olmak üzere serbest dişhekimlerinden hizmet alınması için koruyucu ağız diş sağlığı hizmetlerini temel alan, halkın ve dişhekimlerinin taleplerini ortaklaştıran, sürdürülebilir projeye, sıcak baksaydı. Ne yazık ki 2008 yılından bu yana 5 yıl geçmesine rağmen değişen hiç bir şey olmadı.
***
11 Ekim 2008 tarihinde, başbakanla görüşülmüş, başbakan bu konu ile ilgili çalışma yapmaları için sağlık ve çalışma bakanlarına talimat vermiş, Türk Dişhekimleri Birliği ve her iki bakanlığın temsilcileri ile 15 Ekim 2008 tarihinde bir araya gelinmiş. Hepsi bu… 
Ara ara yaygın medyada;  “SGK ve Bağ-kur’lulara özel dişhekimi yolu açılıyor ”  
“Diş için artık özele gidilecek”
 “Özelden hizmet alınacağını bakan açıkladı”
”Diş tedavisi de sosyal güvenlik kapsamına giriyor” gibi haberler yapılsa da; tık yok!
 Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri ise o kadar yoğun ki, Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği, hasta başına ayrılması gereken 45 dakikayı bir hastaya ayırmak, ne yazık ki mümkün değil.
Bu durumdan hem hastalar, hem de hekimler şikayetçi.
Şikayetçi ama  “Sağlıkta dönüşüm yaptım, sağlığı özelleştirdim” diye övünen ama ağız ve diş sağlığını, sağlıktan saymayıp; özel muayenehanelerden hizmet alımı yerine Ağız ve Diş Sağlığı Merkezlerinde hem hastaları hem de hekimleri mağdur eden, Sağlık Bakanlığına ve hükümete, neden kimse sesini çıkartmaz, hala anlayamıyorum!



Ne yazık ki!

Birleşmiş Milletlerin düzenlediği, iklim toplantısı 11-22 Kasım tarihleri arasında;
Polonya’nın başkenti Varşova’da gerçekleştiriliyor.
Bir yandan başbakanın kızlı- erkekli polemiğini, diğer yandan Adana Valisinin küfürlü söylemini tartışırken, bu konferans yeterince ilgi alanlarımıza giremedi ne yazık ki! 
Halbuki geçtiğimiz hafta  “asrın felaketi” ifadesinin bile az geleceği, tarihin en büyük tayfunlarından biri yaşandı Filipinlerde… 10 binden fazla insan öldü.
Milyonlarca insan mağdur oldu; açlık ve susuzlukla savaşıyorlar.
Kasırga, Vietnam ve Çin’de de yüzlerce insanın canına mal oldu.
***
Konferansta, Filipinler iklim komiseri Naderev Sano, “Dev tayfunların artık günlük hayatın bir parçası olduğunu, bunun önüne geçebilmek için ciddi adımlar atılması gerektiği” ifade etti.
Ancak, Uluslararası Küresel İklim Değişimi Konferansının amacı; dünya iklim değişikliğini yavaşlatmak için 2015 yılında bir anlaşmaya varabilmek…
Çevreciler, hızlıca gerekli önlemler alınmadığı takdirde; sıcak hava dalgalarının, sel felaketlerinin artacağını, deniz seviyesinin daha fazla yükseleceğini söylüyor.
 Fakat okuduğumuz haberlere göre, toplantıdan iklim değişikliği ile mücadele için ciddi bir sonuç çıkacağı beklenmiyor. Çünkü birçok gelişmiş ülke, iklim değişikliğinden ziyade, ekonomik aksaklıklardan endişeleniyor.
Ne yazık ki, yenilenebilir enerjiye yatırım yapmaktan kaçınıyor!
***
Peki, biz ülke olarak, iklim değişikliğinin neresindeyiz?
Aslında bir çoğumuz gidişatın farkındayız ama umursamıyoruz.
Umursamıyoruz diyorum çünkü yazın az da olsa yağan- ama sağanak şeklinde yağan- yağmurlarla, yerin altına gömdüğümüz 169 milyarlık yatırımın boşuna olduğunu gördük.
Sadece dere yataklarının etrafındaki yerler olsa içim gam yemeyecek ama kentin her yanını, sular, seller götürdü.
 Şu anda ise Kasım ayının ortalarına gelmemize rağmen hala yazdan kalma günlük güneşlik günler yaşıyoruz.
Yaşadığımız düzensiz hava koşulları ve değişen iklimle birlikte, ülkemizde ki erozyon ve çölleşme de artıyor.
İstatistiklere göre,  yüzyılın sonuna doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı hava olaylarına maruz kalacak ülkeler arasında ilk üç sırada yer alıyoruz.
En komiği ise, üç tarafı denizlerle çevrili, gani gani akarsu ve göllerimiz olmasına rağmen, su fakiri ülkeler arasında yer alacak olmamız. 
***
Bu bilimsel gerçekleri bilmemize rağmen;
Ne yazık ki biz hala kısa günün karı olan, termik ve nükleer santral yapmanın
ya da Atalarımızın diktiği mevcut 3-5 ağacı kesip, AVM, fabrika veya yol yapmanın peşindeyiz!
Ne diyeyim Allah sonumuzu hayır etsin.



Betonlaşan şehirler gibi…

Geçen hafta yazdığım  “Ev alma, komşu al” adlı yazımdan sonra, birçok elektronik posta iletisi aldım.

Meğerse ne kadar çok, komşusundan şikayetçi olan varmış…

Kimi, yüksek sesli müzik dinleyen, televizyon izleyen, uyardıkları halde hiç umursamayan komşusundan;

Kimi, komşusunun apartman dairesinde beslediği köpeğinin sabaha kadar havlamasından;

Kimi, bütün hane halkının ayakkabılarını kapı önünde sergilemesinden;

Kimi, geleni gideni takip eden meraklı komşusundan;

Kimi de, karısını, çocuklarını sille tokat döven komşusundan muzdaripmiş…

***

Daha önceden duyduğum komşu hikayelerini de eklersem eğer;

Balkonda kahvaltı ederken, üst kattan halı silkeleyen komşu tipi mi ararsın, çöp poşetini fırlatan mı?

Bulaşık leğenini mutfak penceresinden boca eden mi, elektrik süpürgesini boşaltan mı?

Sokak hayvanlarını beslediği için, arabasını çizen komşusu ile mahkemelik olan hayvan sever mi ararsın, komşusu yüzünden ev satan mı?

***

Uzun yıllar önce köyden kente göçmüş ancak kentlilik bilincini ve kültürünü içselleştirememiş İnsanlar,  aynı apartmanda oturduğu halde, birbirini yolda görse tanımıyor; tanısa bile görmezden gelip, kafalarını çeviriyor artık.

Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi asansörde karşılaştığında, selam vermiyor.

Selam verirse, borçlu çıkacak sanki!

Kimse kimsenin ne sıkıntısına ne üzüntüsüne ne de sevincine, mutluluğuna ortak olmak istemiyor, adeta kaçıyor…

***

Birkaç yıl önce, tanıdığım biri anlatmıştı.

 Aynı apartmanda oturdukları komşularından biri beyin kanaması geçirmiş.

Eşi o anda evde olmayan adam; bağırmış, çağırmış hatta duvarlara vurmuş…

Bakmış olmuyor, eline ne geçirdiyse atmış yani epey bir gürültü çıkartmış.

Ancak 8 katlı apartmanda, kimse çıkıp ta “ne oluyor?” diye sormamış!

Kendini bir şekilde kapının dışına atabilen adamı, kapıcı baygın bir halde bulmuş…

“Duymadınız mı peki?” dedim. “Duyduk ama karısıyla kavga ediyor sandık” dedi.

***

Hani bir Atasözümüz, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” diyerek komşuluğun ne kadar önemli olduğunu anlatıyordu ya;

Hani dinimizde komşuluk hakkının ne kadar önemli olduğu, birçok hadisle anlatılıyordu ya…

O birlikte yaşamayı bilen, imeceler yapan, komşunun derdiyle dertlenip, sevinciyle neşelenen, eski komşuluklar nerede kaldı?

İstisnalar kaideyi bozmaz ama gerçekten ne oldu o eski komşuluklara?

Betonlaşan şehirler gibi kalplerde mi betonlaştı acaba?

Ne diyeyim, Allah hepimizi iyi komşularla karşılaştırsın!