Geçen hafta yazdığım
“Ev alma, komşu al” adlı yazımdan sonra, birçok elektronik posta iletisi
aldım.
Meğerse ne kadar çok, komşusundan şikayetçi olan varmış…
Kimi, yüksek sesli müzik dinleyen, televizyon izleyen,
uyardıkları halde hiç umursamayan komşusundan;
Kimi, komşusunun apartman dairesinde beslediği köpeğinin
sabaha kadar havlamasından;
Kimi, bütün hane halkının ayakkabılarını kapı önünde
sergilemesinden;
Kimi, geleni gideni takip eden meraklı komşusundan;
Kimi de, karısını, çocuklarını sille tokat döven
komşusundan muzdaripmiş…
***
Daha önceden duyduğum komşu hikayelerini de eklersem eğer;
Balkonda kahvaltı ederken, üst kattan halı silkeleyen
komşu tipi mi ararsın, çöp poşetini fırlatan mı?
Bulaşık leğenini mutfak penceresinden boca eden mi,
elektrik süpürgesini boşaltan mı?
Sokak hayvanlarını beslediği için, arabasını çizen
komşusu ile mahkemelik olan hayvan sever mi ararsın, komşusu yüzünden ev satan
mı?
***
Uzun yıllar önce köyden kente göçmüş ancak kentlilik bilincini
ve kültürünü içselleştirememiş İnsanlar, aynı apartmanda oturduğu halde, birbirini
yolda görse tanımıyor; tanısa bile görmezden gelip, kafalarını çeviriyor artık.
Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi asansörde karşılaştığında,
selam vermiyor.
Selam verirse, borçlu çıkacak sanki!
Kimse kimsenin ne sıkıntısına ne üzüntüsüne ne de
sevincine, mutluluğuna ortak olmak istemiyor, adeta kaçıyor…
***
Birkaç yıl önce, tanıdığım biri anlatmıştı.
Aynı apartmanda
oturdukları komşularından biri beyin kanaması geçirmiş.
Eşi o anda evde olmayan adam; bağırmış, çağırmış hatta
duvarlara vurmuş…
Bakmış olmuyor, eline ne geçirdiyse atmış yani epey bir
gürültü çıkartmış.
Ancak 8 katlı apartmanda, kimse çıkıp ta “ne oluyor?”
diye sormamış!
Kendini bir şekilde kapının dışına atabilen adamı, kapıcı
baygın bir halde bulmuş…
“Duymadınız mı peki?” dedim. “Duyduk ama karısıyla kavga
ediyor sandık” dedi.
***
Hani bir Atasözümüz, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”
diyerek komşuluğun ne kadar önemli olduğunu anlatıyordu ya;
Hani dinimizde komşuluk hakkının ne kadar önemli olduğu,
birçok hadisle anlatılıyordu ya…
O birlikte yaşamayı bilen, imeceler yapan, komşunun
derdiyle dertlenip, sevinciyle neşelenen, eski komşuluklar nerede kaldı?
İstisnalar kaideyi bozmaz ama gerçekten ne oldu o eski
komşuluklara?
Betonlaşan şehirler gibi kalplerde mi betonlaştı acaba?
Ne diyeyim, Allah hepimizi iyi komşularla karşılaştırsın!