Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

İşte Dilovası gerçeği!



Dilovası nam-ı diğer kanser ovasındaki hava kirliliği yıllardır biliniyor, konuşuluyor, araştırılıyor ancak elde var sıfır…

Kocaeli’nde yaşayıp, çevreye duyarlı olan biri olarak; Dilovası gerçeğini yıllardır uzaktan izliyor, ulusal ve yerel basında çıkan tüm haberleri takip edip, uzaktan kararlar veriyordum.
CHP İl Çevre ve Sağlık Komisyonu çalışmalarımızda bölgeyi ve sorunlarını daha yakından inceleme ve analiz etme imkanım oldu.
Komisyon olarak son altı aydır birinci önceliğimiz Dilovası oldu… Hemen hemen her hafta ziyaret ettiğimiz Dilovası nüfusu 50 bine yakın ve 11 mahalleden oluşuyor.
Bu mahallelerden en çok ilgimizi çekenler; Yeniyıldız Mahallesi ve Fatih Mahallesi. Çünkü sanayi ile iç içe geçmiş. Özellikle Yeniyıldız Mahallesi’nde fabrikalar ile evler sırt sırta. Gürültüden ve tozdan bıkıp, evini satıp mahalleyi terk eden de var. “Gidecek yerimiz yok, bu yaştan sonra nereye gideceğiz” diyenler de…
Okul asit fabrikasına çok yakın. Mahalle sakinleri çocukların fabrikadan akan asitli sularla oynadığını söylüyorlar. Yüksek gerilim hattı ve fabrikaların yanındaki boş arsada içi hava ile doldurulmuş çuvallarla oynayan çocukları görünce oyun oynayacakları park yok mu?” Diye sorup, fotoğraflarını çektiğimde “Aman çekme! Çocuk parkı yaparlar sonra; burayı boşaltmazlar…”Dediler.
Yeniyıldız Mahallesi sakinleri aslında orada oturmak istemiyor ancak arsa ve evlerini satın almak isteyen sanayicilerin değerinden aşağı almak istediklerini söylüyorlar. Hava kirliliği açıkçası pek de umurlarında değil. Sanayiciye göre ise hava kirliliği zaten yok. Türkiye Standartlarına göre normal şartlarda…“Peki dünya standartlarına göre normal mi?” Diye sorduğumda DOSB Başkanı Mustafa Türker “ Biz Türkiye’de yaşıyoruz.” Diyor. Türkiye başka gezegendeymiş gibi…
Fabrikalardan birinin yanındaki arsada otlayan inekleri görüp, soruyorum: Prof. Dr. O. Hamzaoğlu; “Anne sütünde ağır metaller var” diyor. Eğer anne sütünde ağır metal varsa, ineklerin sütünde de olabilir. Hiç korkmuyor musunuz? Diye. İneklerin sahibi sütleri İstanbul’a sattıklarını söylüyor. Yani fark etmeden Dilovası’nın kirliliğinden İstanbul da nasibini alıyor.
İlk gittiğimizde Yeniyıldız Mahallesinin yolları çok berbat durumdaydı. Organize Sanayi Bölgesi olduğu için, yasa gereği Büyükşehir Belediyesi ilgilenmiyor. Son gittiğimizde üstün körü bir düzenleme yapıldığını gördük.

 




Fatih Mahallesi’nde ise; kimyasal depolama tankları evlere çok yakın. Daha da vahimi
Adatepe Mevkii’nde atık çuvallar görüyoruz. Üstelik çuvalların üzerinde fabrikanın logosu yazıyor. Birkaç gün sonra çuvalların kaldırıldığını, mesire alanında yapım halinde olan sosyal tesis ve çocuk parkının tahrip edildiğini basından öğreniyoruz.
Yerel gazetelerden birinde, Dilovası Belediye Başkanı Cemil Yaman; “Dilovası kanser ovası değil, insanlık ovasıdır. Taziye evinde herkes yardıma koşmaktadır. Dilovası’nda sosyal hayat çok renkliydi. Deniz vardı. Benim ile yaşıt herkes yüzme biliyor. Yazın tek eğlencemizdi” Diyor.
Dilovası Belediye Başkanı kendisiyle yapılan röportajda, insanlıkla ilgili aklına gelen ilk şey “TAZİYE” Her nedense!Geleceğe temiz hava, temiz su, temiz toprak bırakmak insanlık değil mi?DİLOVASI SANAYİ ÇÖPLÜĞÜ MÜ?
 Her geçen gün basında yeni bir atık haberi okuyoruz. Atıkların kimisi gömülüyor, kimisi gömülmeye bile tenezzül edilmeden öylece bırakılıyor. Üzerinde çocuklar oynuyor, hayvanlar otluyor. Belediye Başkanının dediği gibi yazın tek eğlence olan denizi şimdiki çocuklar ancak evlerin beşinci katından görebiliyor; ayak parmaklarını bile sokamıyorlar. Sadece kirlilikten değil, deniz kenarının tamamen sanayiciler tarafından işgal edilmesinden...
Bir zamanlar İstanbul’un sebze ve meyve ihtiyacını karşılayan; sopa diksen yeşeren topraklarında bugün artık ağaçlar kuruyor; çeşit çeşit balıkların çıktığı derelerinde asitler akıyor.
Dilovası’nda hava kirliliği olmadığını ısrarla söyleyen yetkililer; toprak, yağmur suyu, dere suyu, yörede yetişen ineklerin sütü ve tavukların yumurtalarında bilimsel çalışmalar, analizler yaptırsınlar da hepimizin içi rahat etsin…

*DEĞİŞİM 41 DERGİSİ  21 Şubat 2011 
Müzeyyen Topçu TAN




Güvenmek, güvenilmek...

İnsan ilişkilerinin temeli güvene dayanır...

Anne karnında dokuz ay geçiren insanoğlu, ömür boyu bu güvenli ortamı arar.
Doğduğu andan itibaren ailesi tarafından bütün gereksinimleri karşılanan çocuk; kendini önemli hisseder ve sorumluluk duygusu gelişmeye başlar. Yakın çevrenin de özen göstermesi ile güven duygusu pekişir.
Güven ve sorumluluk bilincinin gelişmesi, bireyin geleceğinin şekillenmesi açısından son derece önemlidir. Bu bilincin oluşması için aile ve çevre kadar okullara da sorumluluk düşmektedir...
İnsanlara güvenmeyi öğrenerek yetişen bireyin, kendine güveni olacağı gibi toplumda da güvenilen biri olur. Güvenilir bir kişi olmak ise yaşamda kazanılabilecek en önemli özelliklerden biridir.
Güvenilir insan dürüsttür, şeffaftır, ilkelidir. Özü sözü birdir, arkadan konuşmaz.
İki eli kanda olsa bile verdiği sözü yerine getirir; insanları yarı yolda bırakmaz…
Ne yazık ki günümüzde dürüst ve ilkeli insanlara enayi gözüyle bakanların sayısı artmaya, yalanlara beyaz pembe kılıflar giydirilerek söylenmesi normal sayılmaya başlandı.
“Babana bile güvenme” sözü günümüzün en popüler tavsiyelerinden biri oldu.
Bir söylediği bir söylediğini tutmayan, kimin arabasına binse onun türküsünü söyleyen, beylik verildiğinde önce babasını kesen, yüzüne gülüp arkadan konuşan insanlar topluluğu oluşmaya başladı...
Kişiler hakkında “Falanca mı? O fırıldağın tekidir, Asena bile o kadar kıvıramaz.”
“O çıkarı için babasını bile satar.” “Omurgasızın tekidir” sözlerini sık sık duyar olduk.
Eğer ruh hastası değilse hiçbir anne-baba; çocuğunun yalancı, sahtekâr ya da ikiyüzlü olmasını istemez. Hiçbir öğretmende öğrencisinin…
Aileler de, öğretmenler de yetiştirdikleri çocuklarla gurur duymak ister.
Öyle ise bu içi dışı bir olmayan, ikiyüzlü, maskeli insanların sayısı nasıl ve neden arttı?
Ne oldu da toplumumuzda dürüst ve güvenilir insanların sayısı azaldı?
Kendi çıkarı için başarılı insanları karalamaya çalışan vasıfsız insanlar; çürük raporu alarak askerlik yapmayanlar; okula gitmeden parayla diploma alanlar; kaçak su ve elektrik kullananlar; vergisini, telefonunu, kredi kartını ödemeyip aftan yararlananlar; Mercedes arabaya binip yeşil kartı olanlar; eskiden de bu kadar çok muydu?
İnsanın kendini güvende ve mutlu hissetmesi için mutlaka etrafında güveneceği insanların olması gerekir. Babana, eşine, çocuğuna, akrabana, arkadaşına, komşuna güvenmeyeceksin de kime güveneceksin? Güven duygusu kolay kazanılmaz; çok emek ve zaman ister ancak kaybedildiğinde yerine konması çok zordur.
Bu nedenle söz verirken çok dikkatli olmak gerekir; tutulamayacak sözler, yerine getirilemeyecek vaatler verilmemelidir. ‘‘Bazı insanlar bir ortama girdiğinde o ortamı aydınlatır, bazıları ise çıktığında.” Diye bir söz vardır. Siz siz olun güvenilir biri olun ve girdiğiniz ortamları aydınlatın...

*Kadının Sesi Gazetesi Ocak sayısı


....