Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Obez misiniz?

Kilo konusu; özellikle de biz kadınların en çok kafaya taktığı, mutsuz olduğu bir konudur…
Yanlışbeslenme alışkanlıklarımız, hareketsiz bir yaşam tarzı ve dünyanın en leziz mutfaklarından birine sahip olmamız sayesinde, nasıl olduğunu bile anlamadan bir de bakmışız ki; kilo almışızdır!
***
100 kiloyu aştığı halde “Ben kendimle barışığım, kilolarımı seviyorum” diyen birkaç
tanıdığımın dışında, hemen her kadının elinin altında, en az bir diyet listesi olduğunu biliyorum. Hal böyle iken, her geçen gün diyet konusu da, ticarete döküldü.
Uzman olsun olmasın, önüne gelen konuyla ilgili kitap yazdı.
Beslenme Uzmanı ve Diyetisyenler arası diyet savaşları çıktı…
***
Birinin“kesinlikle yemeyin” dediğine, “ istediğin kadar yiyebilirsin” diyen mi ararsın;“Benim diyetim, senin diyetini döver” diyen mi?
Gerçi bir zamanlar “Ben şu diyetle zayıfladım” diye kitap yazan ünlüler, yaptıklarıdiyetin yanlış olduğunu, tekrar kilo aldıklarını itiraf etmeye başladılar.
Yani kısacası, diyet yapan ya da yapmak isteyen herkesin kafası karmakarışık durumda!
***
Dünya Sağlık Örgütünün, çağın salgın hastalıklarından biri olduğunu bildirdiği “obezite” ya da halk arasında bilinen adıyla şişmanlık, ne yazık ki tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de artmakta!
Obezite, vücutta fazla miktarda yağın birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık…
Sağlık Bakanlığımız da bunun farkına vardı ve obeziteye karşı savaş açtı.
Fakat yaptığıaraştırmalara göre, sağlık çalışanlarımızın neredeyse yarısının obez ya da fazla kilolu olduğu ortaya çıktı. Ne demiş atalarımız, “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma”
***
Bazen zayıf olduğu halde, “şu kadar eksiğim ya da fazlam var” diyenlere, kilolu insanlar kızıyor ama zayıf görünmek demek, ideal kilonuzda olduğunuz anlamına da gelmiyor.
İdeal kilonuzu, kilonuzun boyunuza göre oranına bakarak, vücut kitle endeksini hesaplayarak bulabiliyorsunuz.
Vücut ağırlığınızı boy uzunluğunuzun karesine bölerek elde edilen vücut kitle endeksi ile zayıf mısınız, normal kiloda mısınız, obez misiniz, ölümcül obez misiniz? Öğrenebiliyorsunuz.*
Hadi bakalım, hesaplayın. Obez misiniz, değil misiniz?
*Vücut Kitle Endeksi aralığı
  • 20.0-24.9: Zayıf
  • 25.0-29.9: Normal
  • 30.0-34.9: Hafif şişman
  • 35.0-44.9: Sağlık açısından önemli derecede obez
  • 45.0-49.9: Aşırı obez
  • 50 ve üstü: Morbid (ölümcül) obez

Çöp

Belediyelerin en büyük sorunlarından birisi de “çöp” olsa gerek.
Hele de arıtma tesisi, depolama alanları yoksa…
Neyse ki biz kent olarak şanslıyız, İZAYDAŞ çöp fabrikamız var.
Gerçi 5 yıl sonra evsel atıkların depolama alanı kapasitesinin dolacağını, başka bir alan arayışı içinde olduklarını söylüyor yetkililer amaşimdilik rahatız.
Son yıllarda; kağıt, cam şişe, teneke kutularının geri dönüşümünü sağlamak, doğaya zarar veren pet şişe ve pillerin gelişi güzel atılmasını engellemek için çöp ayırma konteynerleri yaygınlaştı.
Bu konteynerler, halen tam manasıyla kullanılmasa da, eskiden hiç yoktu diye avunuyoruz. Hiç yoktan iyidir ya!
***
Zaman zaman hiç hoşlanmadığım halde, cennet ülkemizi, başka ülkelerle karşılaştırmak zorunda kalıyorum. Çünkü belediye hizmetleri ve halkın duyarlılığı beni etkiliyor açıkçası.
Sokakta giydikleri ayakkabılarla evde dolaşmalarını tasvip etmesem de, sokaklar o kadar temiz oluyor ki; yağmur da yağsa, fırtına da çıksa ne toz ne çamur.
Kıskanılası bir durum…
Bizim belediye başkanlarımız, sık sık yurt dışına gidiyorlar; metro, monoray, bisiklet yollarını vs. incelemek ve araştırmak için. Gittiklerinde “bal dök yala” yollar, kaldırımlar dikkatlerini çekmiyor mu acaba?
***
Şimdi bu yazıyı neden yazdım anlatayım:
Uzun zamandır, işime gidip gelirken, Belsa Plaza’nın önünde çöp yığınları ile karşılaşıyorum.
Her ne hikmetse, burada çöp koyteyneri yok; çöpler çöp torbaları ile atılmış vaziyette. Bu çöp yığınının ne kadar süre bu şekilde kaldığınıbilmiyorum. Belki çok uzun saatler durmuyor ancak çöp yığınından sızan sular, kaldırımın rengini değiştirmiş. İnsanlar bu suların üzerine basarak geçiyor. Kavurucu sıcaklarda, çok kısa sürede çöplerin kokacağını, mikrop üreteceğini söylemeye gerek var mı bilmem?
Hiç kimse de bu durumdan rahatsızmış gibi durmuyor, hatta çöp suların üzerinden geçtiklerinin farkında bile değiller…
***
Geçtiğimiz günlerde yerel basında, Belsa Plaza’nın çevresini düzenlemek için bir ihale yapıldığı haberi vardı. 4,5 milyona yakın bir bütçe ayrılacak gibi gözüküyor.
Umarım ihaleyi kazanan yüklenici firma, bu çöp yığınına da bir çözüm bulur!
 
                                                                          Çöpler kalktıktan sonra geriye kalan kirlilik
  

karizmatik mi, mıknatıs mı?

Bu hafta ki köşe yazımda; okuduğum bir kitabı paylaşmak istiyorum sizlerle.

Bu kitap, liderlikle ya da liderlerle ilgili, düşündüğüm şeylere tercüman olmuş desem yeridir.

Sık sık konuşulan “ Liderlik doğuştan gelir” sözüne katılmadığım gibi;

 “Karizmatik liderler” konusunda da, insanlarla hemfikir olamıyordum zira.

Karizmatik lider diye gerek iş dünyasından, gerek sivil toplum kuruluşlarından gerekse politikacılardan öve öve bitirilemeyen insanlar, bana o kadar da hitap etmiyordu. Uzun boylu olmak, efe gibi yürümek, az gülmek, yeri geldi mi gürlemek, sağa sola emir yağdırmak, insanları küçümsemekle; karizmatik olunmaz, lider olunmaz, diye düşünüyordum.

Benim düşündüğüm, beklediğim liderlik; karizmatik liderlik değil, mıknatıs liderlikmiş meğer…      

Bunu “mıknatıs insanlar” kitabını okuyunca anladım. Neymiş arada ki fark?

 Bizi kendine çeken, saygımızı kazanan ve mutlak bağlılığımızın sağlayan mıknatıs insanın (liderin) sırrı neymiş; bakalım mı?



·        Karizmatik insanlar (liderler), bencil olmaya eğilimlidir; mıknatıs insanlar (liderler), cömerttir.

·        Karizmatik insanlar genellikle alıcıdır; mıknatıs insanlar verici.

·        Karizmatik insanlar çoğunlukla güvensizdir ve alkış ister; mıknatıs insanların buna ihtiyacı yoktur.

·        Karizmatik insanlar kendilerine odaklanır; mıknatıs insanlar nedene ve yapılması gereken işe.

·        Karizmatik insanlar bağlılık yeminlerine inanır; mıknatıs insanlar içinse sözden çok eylem önemlidir…

Dedikten sonra mıknatıs insan tanımını yapıyor yazar:

“Mıknatıs insanlar; örnek yol göstericiler, liderler ve karakter modelleridir. İnsanları cezbederler, çünkü bir övgü ya da kesin bir sadakat beklemeksizin çevrelerindekilere yardım ederler. Mıknatıs insanların karizmatik olması gerekmez ya da onlar buna ihtiyaç duymaz. Temel fark; karizmanın durumuna göre, kullanılması ya da kullanılmamasıdır.  Mıknatıs insanlar aynı zamanda cömert etkileşimlerinde, içten ve tutarlıdır. Etkileri süreklidir.

Karizma ise, belli ortamlarda (!) azalabilir ya da yok olabilir. Yeniden canlandırmaksa, neredeyse imkansızdır.”

Ve bir tokat gibi şu sözleri suratımıza çarpıyor:

“Pek çoğumuz, toplumsal değerlerin önemini kabul eden ve bunları uygulayan bir kültür içinde yaşamak istediğimizi söylemek isteriz. Ne yazık ki çoğu insan güven, onur ve saygınlığa giden zorlu basamakları çıkmaktan kaçınarak; ün, şöhret ve popülerliğe kısa yoldan ulaşmaya çalışır. Sizin de anlaşılmaz nedenlerle, bir anda zirveye ulaşmış gibi görünen insanlardan oluşan bir liste yapabileceğinize bahse girerim. Şahsen ben, onlara yapılan yaltaklanmalardan bıktım; özellikle de birçoğunun düpedüz dolandırıcı olduğu kanıtlanmışken…



***





  

Evlilik üzerine...

Kimileri için zordur, evlilik kararı almak; kimileri içinse, çok kolay.
Kimi, kılı kırk yarıp, kırk küsur yaşına kadar beklerken; kimi de, on yedi yaşında, üç gün önce tanıştığı kişiyle evlenmeye karar veriverir!
Kararın ardından başlar, Söz, nişan, düğün seremonileri;
Bir kutu çikolata, bir demet çiçek ve de son yılların trendi tek taş pırlanta ile başlayan…
Sonra söz bohçası, nişan bohçası, takı alışverişleri, düğün hazırlıkları…
Kayınvalideye, döpiyeslik kumaş; damada, tıraş takımı, terlik, pijama, çorap.
Kayınpedere; kravat, gömlek vs.
Artık herkesin bütçesine, kültürüne, gelenek ve göreneğine göre; elden ne gelirse…
***
Sevinçli, heyecanlı, mutlu, günlerdir.
Rüya da gibidir insan; bulutların üzerinde yürüyordur da bazen olayın adı ve tarihi konduktan sonra, sorunlar da başlar.
Bir taraf ille de düğün istiyordur, diğer tarafsa sadece nikah…
Her iki taraf hem fikir olsa da, bu sefer başka bir sorun; nerede olacak, nasıl olacak?
Kız tarafı şunları, erkek tarafı bunları alacak!
Gelinlik nasıl olacak, nereden alınacak, hangi kuaföre gidilecek?
Gelin arabası, davetiye, uzaktan gelen davetlilerin konaklaması nasıl olacak?
Kafaları karıştırır ama tatlı telaşlardır bunlar…
Ama bazen bu kadar telaşe, bu kadar ritüel belki de en güzel, en mutlu geçmesi gereken günleri zora bile sokar; hatta yorar insanları…
Bir ömür boyu birlikte olmak için çıkılan yoldan dönerler; çok basit ya da ciddi sebeplerden dolayı…
Kimi düğün öncesi, takılacak takıları seçmek için gidilen kuyumcu da, kayınvalidenin suratına takıları fırlatarak son verir;
Kimi nikah saatine çeyrek kala…
Kimi gelin arabasında dayak yiyip, yerlerde sürüklendiğinde;
Kimi de evlendiği gece kendini pencereden atarak!

***
Hepimizin “evlilik üzerine” dinlediğimiz, bildiğimiz, yaşadığımız, birçok hikaye vardır; mutlu ya da mutsuz sonlanan!
Eğer evliyseniz ya da evlenip ayrıldıysanız, en azından kendi hikayeniz…

***
Ramazan’a kadar düğün /derneklerini yetiştirme telaşında olanlar için;
İstanbul’un göbeğinde bir damat, evleneceği kadını sokak ortasında dövdü. Gelinliği ile yerlerde sürüklenen genç kadın baygınlık geçirdi. Düğün karakolda bitti. Düğünün yapılacağı yere otomobille gelen gelin ve damat araç içinde tartışmaya başladı. Tartışma bir süre sonra kavgaya dönüşürken damat, gelini ağır bir şekilde darp etti. Damadın geline yönelik saldırısına gelinin akrabaları karşılık verince, kız ve erkek tarafı bir anda birbirine girdi. Yol ortasında yaşanan kavgayı vatandaşlar da kaldırımdan ve pencereden izledi.”
haberini okuyunca, bu yazıyı yazasım geldi!