Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Aynaya bakmak lazım...

Toplum olarak en iyi yaptığımız şeylerden birisi de galiba, eleştirmek.
Hepimiz, herkese, her şeye kızgınız, öfkeliyiz ve mütemadiyen eleştiriyoruz…
Doğruyu söylemek gerekirse, hiçbirimiz eleştirilmekten hoşlanmayız ama herkesi, her şeyi acımasızca eleştirmeyi kendimize hak olarak görüyoruz.
***
Aslında,  eleştiri güzeldir.
Eleştirilene, bilerek ya da bilmeyerek yaptığı yanlışlıkları, eksiklikleri gösterir.
Elbette eleştiren, eleştirdiği konuda pozitif bir yaklaşım içindeyse ve katkı sunabiliyorsa…
Eğer eleştiri, eleştiriden çıkıp hakarete varıyorsa;
Kin ve nefret içeriyorsa; 
Kişiyi ya da toplumu germekten, depresif bir hale sokmaktan başka hiç bir işe yaramaz.
***
Çocuğu ders çalışmıyor diye döven babalar bilirim…
Kendisi eline bir kitap alıp ta çocuğuna rol model olmamıştır hatta ilkokulu bile çift dikiş bitirmiştir.
Ama çocuğunun bütün derslerinin iyi olmasını; 
En iyi üniversitelerin,  en iyi bölümlerini kazanmasını ister ve neden ders çalışmak yerine oyun oynadığını eleştirip,  döver.
(Aslında dövdüğü, kendi çocukluğudur ya her neyse!)
***
Mesela evin içinde fosur fosur sigara içen mükemmeliyetçi anne, kızını sigara içerken görünce, cinleri tepesine çıkar.
Sigaranın zararları konusunda;  günlerce, aylarca,  brifingler/ konferanslar verir.
Aşağılar, cezalandırır…
***
Bazılarımız ise futbol müsabakası sırasında futbolculara kızar, küfreder pervasızca eleştirir, günlerce.
Öyle ki sahaya inse,  kendisini gol kralı olacak sanırsınız.
Halbuki topla tek buluşması, çocukluğunda, mahalle aralarında, yarım saat bile sürmeden patlayan plastik topla oynanan tek kale maçlardır...
Ama eleştirirken, teknik direktör gibidir.
***
Herhangi bir organizasyonun ya da siyasi partinin liderini beğenmeyen, yaptığı her çalışmaya, her konuşmaya bir kulp bulanlar vardır mesela…
Bazen eleştirilerinde haklıdırlar ama “Çözüm öneriniz nedir?”  diye sorduğunuz da,  genellikle kem küm ederler. Çünkü ne ellerini taşın altına koymuşlardır ne de herhangi bir önerileri vardır.
Değil organizasyonu geliştirmek için bir çalışma yapmak, kıyısından köşesinden bile tutmamışlardır.  Ama eleştirirler de, eleştirirler:
“Bunu böyle yaptın”  “Şunu söyle yaptın” …
***
Son zamanların trendi (eğilimi) ise;  sosyal medyadan yapılan eleştiriler.
Bazıları söylemek istediklerini,  alenen yazıp çizerken, bazıları da söyleyeceği kişinin yüzüne söyleyemeyip, ima yolu ile paylaşmakta…
Elbette herkesin, her şeyi eleştirme hakkı vardır. Ancak eleştirmeden önce de, aynaya bakmak lazım. Öyle değil mi?
         

Acaba mı?

“Dikkatinizi çekti mi?” bilmem.  Geçenlerde basında ilginç, bir o kadar da tuhaf bir haber vardı.
“Hangi haberden bahsediyorsun? Her gün birbirinden tuhaf haberler var, güzel ülkemde” dediğinizi duyar gibiyim.
Haklısınız…
Gazeteleri ya da televizyonu açtığımızda;
Karısına şiddet uygulayan, aklınızın köşesinden geçmeyecek varyasyonlarla öldüren hatta kesip pişirip, komşularına dağıtan kocalar;
İntihar eden, birbirlerini hiç uğruna boğazlayan gençler;
Borçlarını ödeyemediği için canın a kıyan memurlar, emekliler;
Adını düne kadar hiç duymadığımız uyuşturucu maddeler, terör örgütleri;
Önüne çıkan her canlıya tecavüz eden sapıklar;
Suriye’deki savaştan kaçıp ülkemize sığınan mültecilerin başlarına gelenler;
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki çatışmalardan Avrupa’ya kaçmak için Akdeniz’deki ölüm yolculuğunu göze alıp başaramayan garibanlar;
Trajik trafik ve iş kazaları;
Siyasi aktörlerin yaptığı gaflar;
Ülkemizin üzerinde oynanan oyunların, terör olaylarının birbirimizi selamlayarak ve kucaklayarak biteceğini savunup bu nedenle birbirimize sarılmamızı tavsiye eden bir başbakan;
Karadeniz fıkralarının ünlü kahramanı Temel’i kıskandıracak, birbirinden farklı yurdum insanı haberlerinden biri değil, ilgimi çeken haber.
***
İstanbul’da pırıl pırıl liseli bir kızımızın, hazırladığı fizik projesi ile fizik alanında dünyanın en prestijli fizik yarışması olarak kabul edilen “First Step to Nobel Prize in Physics” (Nobel Fizik Ödülüne Doğru İlk Adım) adlı yarışmada birinci olması;  üstelik bu yarışmaya 70’e yakın ülkeden katılan 5 bin projenin arasından seçilmesi.
“İyi de, gencecik bir Türk kızının dünya çapındaki bu başarısı çok sevindirici ve gurur verici. Tuhaflık bunun neresinde?” diyebilirsiniz.
Bu kızımız aynı proje ile TÜBİTAK’ın yarışmasına katılmış ve dereceye girememiş, iyi mi?
***
 Haberi okuduğumda, aklımdan bir sürü soru geçti.
Acaba, TÜBİTAK’ın düzenlediği yarışmada hangi projeler dereceye girdi?
Jüri üyeleri kimlerdi?
Yarışmayı kazanan çocuklar hangi liselere gidiyor?
Bu yarışmada dereceye giren projeler, dünyanın en prestijli fizik yarışması kabul edilen “First step to Nobel Prize in Physics” yarışmasına da katıldı mı ya da katılma hakkı var mıydı? Eğer katıldıysa, dereceye girdi mi?
***
Elbette araştırmadan soruşturmadan, bilgi sahibi olmadan, dereceye giren çocukların hakkını yememek lazım…
Belki de onların hazırladığı projeler, ülkemiz için daha çok gerekli olan projelerdi ve de bu projeden çok daha özellikli projelerdi, bilemiyorum.
Sadece, kurumun başında Hayvanat Bahçesi Müdüründen yönetici, kasetlerin montaj olup olmadığını hisleri ile tahmin eden bir bakan olunca, ister istemez aklımdan bir “Acaba mı?”  geçti.