Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Zararlı mı, değil mi?

Son zamanlarda, tartışılan, kafamızı karıştıran konulardan birisi de,

“süt içmeli mi, içmemeli mi; süt ürünleri tüketilmeli mi, tüketilmemeli mi?” oldu.



Kimi uzmanlar ve bilim insanları, özellikle kalsiyum açısından zengin olan süt ve süt ürünlerinin,

sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez besin gruplarının başında geldiğini belirterek,

“mutlaka tüketilmesi gerekir” derken;



Kimi uzmanlar da “kesinlikle tüketilmemeli, tüketilecekse de, çok az tüketilmeli çünkü peynir ve tereyağı gibi süt ürünleri ile kanser arasında bir bağlantı var” diyor…



Biz; “Süt içsek mi, içmesek mi; tereyağı, peynir yesek mi, yemesek mi, zararlı mı değil mi?”diye düşünürken,

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker “Bakanlığımızca yürütülen kontrol ve denetimlerde, sütlerde antibiyotik kalıntısına ve aflatoksin M1’e rastlanabilmekte olup bunlarla ilgili gerekli yasal işlem yapılmaktadır” demesin mi?  



Zaten karışık olan kafamız, oldu mu karmakarışık!



Nasıl karışmasın ki? Konunun uzmanları süt ve süt ürünleri konusunda ikiye bölünmüş  

“yok, süt ürünlerinin içinde ki yağ zararlı. Yok, yağ yakımı için protein şart; süt ürünlerinde protein var, yağ yakımı için yemek lazım” diye tartışa dursun;  

süt ve süt ürünlerinde, antibiyotik ve aflatoksin (karaciğere zarar veren bir çeşit zehir) kalıntıları olduğunu öğreniyoruz.

Gel de çık, işin içinden!



***



Bu durumun eğitimsizlikten kaynaklandığı bir gerçek…

Tıpkı sebze ve meyvelerde olduğu gibi ineklere de, çabuk gelişsin,

çok süt versin diye hormon enjekte ettiklerini; hastalandıklarında ise antibiyotik verdiklerini itiraf eden üreticiler var.  

Savunmaları ise “ Ne yapalım, herkes yapıyor, biz de yapıyoruz. Başka türlü nasıl rekabet edelim ki? ”





***



Bence süt ve süt ürünlerinin zararını, yararını tartışmaktan ziyade;

üreticilerin eğitimden geçirilmesine, merdiven altı tabir edilen üretimlerin engellenmesine,

bakanlık tarafından yapılan kontrollerin daha sık ve ciddi yapılmasına dikkat edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Yoksa her öğün sofralarından tereyağı, peynir ve yoğurdu eksik etmediği halde;

 100 yaşına kadar yaşayan birçok insan olduğunu hepimiz biliyoruz...




Posta Gazetesi Doğu Marmara Eki 28 Ocak 2012

Yumuşak G

Rahmetli Barış Manço’nun, çocukluğum ve ilk gençliğimden, aklımda kalan bir şarkısı var.

Adı “alfabe” idi sanırım. Çocukların alfabeyi öğrenmesine de katkı sunan neşeli bir şarkı…
 
Manço, şarkıda tüm harfler sırayla sayıyordu. Nedense aklımda kalan, yumuşak g olmuş…

Manço’nun deyimi ile “yumuşak g; yumu, yumu, şak, şak ”

Şimdi soracaksınız; “bu yumuşak G de nerden çıktı” diye?

***
Çok iyi bir ilkokul eğitimi aldığımı söyleyemeyeceğim.
Hatta dilbilgisi dersinden hiç hoşlanmıyordum. Benim algımdan mı; ilkokula Almanya’da başlayıp, okuma yazmayı Almanca öğrendiğimden mi;  
yoksa öğretmenin anlatım tarzından mı bilmiyorum ama –di li geçmiş zamanı bir türlü anlayamamıştım.
Teneffüsler de; koşmak, oynamak yerine, dersi anlayan arkadaşlarımla sözlü için çalıştığımdan sanırım; hala usumda…
Hâlbuki ne kadar kolaymış; basitçe söylemek gerekirse, sonu –di ile biten geçmiş zaman…

Belki de alfabeyi başka bir dilde öğrendiğim için anlayamamışımdır diye düşünmek istiyorum ama “gel- di, git-ti, ver-di,  al-dı “ vs. gibi örneklerle anlatılsa, anlayabilirdim sanırım.

Her neyse!

***

Yıllar sonra;  üniversiteyi bitirip kendi işimi kurduğumda, yanımda sekreter olarak çalışan çok sevimli bir kız çocuğunun Ğ (yumuşak g) harfini bilmediğini öğrenince çok şaşırmıştım…
Aslında şaşırmam normal miydi? Bilmiyorum. Ben “ zamanları” öğrenememiştim, o da “harfleri”…
Kendi hikâyemi unutup, nasıl “Ğ” harfini öğrenemediğinin peşine düşmüştüm.
İlkokul öğretmenine kızmıştım. Kentin göbeğindeki bir okuldan mezun olmuştu çünkü.
Yani 1’den 5’e kadar aynı sınıfta okuyan öğrencilerden değildi…
Bu kızımız Ğ harfini hiç görmemişti ve yazarken Ğ harfi yerine H harfini kullanıyordu.
Mesela “rağmen”  yerine “rahmen” , “gündoğdu” yerine “gündohdu” vb. gibi yazıyordu.

5 yıl boyunca, bu durumu fark etmeyen öğretmen için ne söylemek gerekir? Bilmiyorum.

***

Bu şaşkınlığım üzerinden 20 küsur yıl geçtikten sonra, en ünlü özel okullar da okumuş öğrencilerin bile imla hatalarını görünce;
aslında “yumuşak g” nin eksikliğinin beni yıllar önce nasıl şaşkınlığa uğrattığına, şaşıyorum...
Posta Gazetesi Doğu Marmara Eki 21 Ocak 2012 

Büyük düşün Kocaeli!


Büyükşehir Belediyesi olup ta, toplu ulaşım konusunu halledememiş kaç tane il vardır bilemiyorum?

Toplu ulaşım ya da toplu taşıma deyince aklımıza hemen, kişisel araç kullanılmadan yapılan yolculuklar için kullanılan ulaşım sistemleri geliyor.

Yani Kocaeli’nde yaşayanlar olarak toplu ulaşım dendiğinde, aklımıza en iyi ihtimalle, otobüs, minibüs, taksi, hızlı feribot vs. geliyor. Çünkü ilimizde;  metro, metrobüs, monoray, hafif raylı sistem vs. gibi sistemler yok…

Oysa Büyükşehir Belediyesinin görev, yetki ve sorumluluklarına baktığımızda;


  • Ulaşım ana plânını yapmak veya yaptırmak ve uygulamak,

  • Ulaşım ve toplu taşıma hizmetlerini plânlamak ve koordinasyonu sağlamak,

  • Kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek,
  • Durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek,

  • Kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek  vs.vs.

Diyor…
 
                                                         ***

Son yerel seçimler de, mevcut Büyükşehir Belediyesi, seçim bildirgelerinde, “Monoray, Sekaray, teleferik vs. gibi” çok iddialı projelerle, vaatlerde bulunmuşlardı. Hatta yanılmıyorsam eğer, yıllaaar önce, uzak doğuya gidip, bu konuda, yerinde incelemeler bile yaptılar; bizim vergilerimizle…
Ne yazık ki o günden beri, konuyla ilgili henüz tek bir kazma bile vurulmadı…

Zannımca, hala fizibilite ile ilgili raporları, kıyı kanununu yiyerek yaptıkları Büyükşehir Belediyesi binasının en görkemli odasının, en güzel masası üzerinde toz tutmuş halde bekliyordur…

Biz de hala heyecanla bekliyoruz; “metro ne ki? Bizim büyükşehir en iyisini yapacak monoray, Sekaray” Diye…

***
Şehir içi otopark konusunu hiç konuşmayalım yani sadece arabası olanların sorunu!

Yıllardır çile çekti arabası olanlar. Şehir içi trafik, İstanbul trafiğine döndü. Şahsi araçla şehir içine girmek, artık bir işkence…
Aslında oturduğu sitenin yakınına otobüs, minibüs gelse, araç kullanmayacak o kadar çok insan var ki!

Denizyolu dersek eğer, mevcut hızlı feribotlardan biri kaçırılınca, apar topar yarı fiyatına satıldı. Netice de onca yatırıma rağmen, denizyolu toplu taşıma sistemi de, ilimiz de istenilen seviyeye gelemedi…

***

Gelelim,  TCDD’nin ‘Hızlı Tren Projesi’ nedeniyle, İzmit- Gebze- Adapazarı arasındaki demiryolu seferlerinin, yılbaşından itibaren 10.00-15.00 saatleri arasında ulaşıma kapatılması, hatta 1 Şubattan sonra 33 ay gibi uzunca bir süre ise tamamen kapatılmasına…
 Karayollarına göre hem daha güvenli hem de daha hesaplı olması nedeniyle, her gün binlerce öğrenci ve çalışanın tercih ettiği demiryollarının da, hızlı tren için kapatılması, ulaşım konusunda Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin sınıfta kaldığının göstergesidir!
Bu hattı kullanan bunca insanı mağdur etmeden, alternatif bir ulaşım yöntemi bulunsa daha sağlıklı olmaz mıydı?

Başbakanımızın dediği gibi “ Büyük düşün Türkiye, büyük düşün Kocaeli ve Büyükşehir Belediyesi! ”
Posta Gazetesi Doğu Marmara Eki 14 Ocak 2012

Kararlarınızı gelecek yıla ertelemeyin…


Geldi, geliyor derken; işte yeni yılın ilk haftası geçti bile…

Birçoğumuz her yeni yılın başlangıcında olduğu gibi, bu yılbaşında da yeni kararlar aldık.

Bu yıl daha sağlıklı, daha mutlu, daha başarılı olabilmek için…

  • Daha az yiyip, daha çok hareket edeceğim.

  • Her sabah bir saat yürüyeceğim.

  • Bir spor kulübüne yazılacağım.

  • O elbisenin içine mutlaka gireceğim.

  • Yaza kadar 20 kilo vereceğim.

  • Sigarayı bırakacağım.

  • Daha iyi bir baba/anne olacağım.

  • Daha çok çalışıp, daha fazla para kazanacağım.

  • Ucunda ölüm bile olsa; bu yıl, bu sınavı kazanacağım.

  • Layık olduğum makama, bu yıl mutlaka geleceğim.

  • Bu ev/araba bu yıl benim olacak.

  • Bu sefer kesinlikle bu dili öğreneceğim.

  • Daha çok kitap okuyacağım.

  • Kendimi geliştirmek için, kurslara gideceğim.

  • Artık kimseye kendimi ezdirmeyeceğim.

  • Bir daha kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyeceğim.

  • Bir daha gereksiz yere alışveriş yapmayacağım.

  • Gelecek için yatırım yapmaya başlayacağım.

  • İşimde bir numara olacağım.



  • Yeni yılda bambaşka biri olacağım vs. vs…


Tanıdık cümleler değil mi?

Her yeni yıl öncesi,  en azından bir tanesini düşünmüşüzdür.

Kolay ya da zor;  ya içimizden geçirmiş ya da sevdiklerimizle paylaşmışsınızdır, bu düşünceleri…

Sonra… Birkaç hafta ya da birkaç ay sonra unutmuşuzdur.

Daha doğrusu unutmamışızdır da, bir sürü bahaneler devreye girmiş, ertelemişizdir;

Gelecek yıla…


                                                           ***


Kısacası gerçekleştirmek istediğimiz her neyse, sadece düşünmek, karar vermek, paylaşmak yetmiyor.

Verilen kararların resimlendirilip, kesin tarih konularak;  hayal edilmekten, hedef haline getirilmesi gerekiyor.

Siz siz olun;  bu yıl yapmak istediğiniz her neyse fotoğraflayıp, buzdolabınızın üzerine, banyo aynanıza hatta arabanız varsa direksiyonuna; kısacası günde birkaç kere görebileceğiniz herhangi bir yere, yapıştırın…

 Kilo vermek istiyorsanız özellikle kilolu bir fotoğrafınızı buzdolabının üzerine yapıştırın ki, 

buzdolabının kapağını her açtığınız da;  kararınızla göz göze gelip, yemek istediğiniz tatlı yerine kalori az olan bir şey yiyin!

Sabah uyandığınız da, yüzünüzü yıkarken, tıraş olurken ya da arabanıza binip işe giderken;

Başarmak istediğiniz konu her neyse;  göz göze gelip, anımsayın…  

                                                 ***

2012 için verdiğiniz kararların, hayal olmaktan çıkıp gerçekleşmesi, gelecek yıla ertelememeniz dileği ile…
Posta Gazetesi Doğu Marmara Eki 7Ocak 2012