Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

KÖRFEZDE "AMONYAK DEPOLAMA TANKI" BASIN AÇIKLAMASI ODA TV HABERİ

“Amonyak Depolama Tankı” projesi büyük risk barındırıyor

CHP'li yetkililer Körfez ilçesinde gerçekleştirilmesi planlanan “Amonyak Depolama Tankı” projesinin oluşturduğu risklere dikkat çekti.


  04.12.2014 09:05 Karakter boyutu :  
CHP Kocaeli İl Başkan Yardımcısı Müzeyyen Topçu Tan, yazılı bir basın açıklaması yaparak Körfez ilçesindeki Gübretaş Yarımca Tesisleri içerisinde yer alan ve Gübre Fabrikaları TAŞ tarafından gerçekleştirilmesi planlanan “Amonyak Depolama Tankı” projesinin oluşturduğu risklere dikkat çekti. Aynı konuda CHP’li eski belediye meclis üyesi Ali Haymanalı da Bizim Kocaeli gazetesine verdiği, 21 Kasım’da yayınlanan geniş röportajda amonyak depolamasının artmasındaki riskin detaylarını açıkladı.
Tan, basın açıklamasını ve Haymanalı’nın röportajının son bölümünü aktarıyoruz:
TAN’IN YAZILI BASIN AÇIKLAMASI
“Körfez İlçemizde bulunan, Gübretaş Yarımca Tesisleri içerisinde yer alan ve Gübre Fabrikaları Türk Anonim Şirketi tarafından gerçekleştirilmesi planlan “Amonyak Depolama Tankı” projesi hakkında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “31 Ocak 2014 tarih ve 1335 sayılı Çevresel Etki Değerlendirmesi olumludur” kararı üzerine, partimiz 20 Mart 2014 tarihinde bu kararın iptali istemi nedeniyle dava açmıştı. Açılan davanın keşfi için Kocaeli 1. İdare Mahkemesi'nin re’sen tayin ettiği bilirkişilerin yaptıkları keşif ve inceleme sonucu hazırlanan rapordaki imzalı “ÇED Toplantısı yapılmamıştır” tutanağı olduğu halde “Amonyak Depolama Tankı projesinin, ÇED raporu hazırlanması öncesi; hazırlanması ve hazırlanma sonrası süreçlerde, herhangi bir olumsuzluk, tarafımızdan tespit edilmemiştir” sonucu çıkmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, üretime saygımız var. Sanayi düşmanlığımız yok. Ancak kentimiz sanayi açısından, üretim, depolama ve taşıma konusunda halihazırda, her türlü kimyasal riskle karşı karşıya değil mi? Söz konusu 37 bin 200 metreküplük amonyak tanklarının kapasite artırımı için projenin yapılması düşünülen bölgede, sanayi ile yerleşimin iç içe olması, yanıcı ve parlayıcı maddelerin üretimi ve depolanması faaliyetlerine yakın olması nedeniyle insan ve çevre sağlığı açısından büyük risk oluşturacağını görmek için ille de bilim adamı olmak gerekmiyor. Zaten projenin gerçekleştirilmesi talebi ile valiliğe ilk başvuru yapıldığında, bu yanıt alınmıştır.
Amonyak çok zehirli ve aynı zamanda patlayıcı, parlayıcı özelliklere sahip bir maddedir…
Sadece kentimizin değil, tüm Türkiye’nin can damarı olan ve daracık sahil bandına sıkışmış bulunan, demiryolu ve iki ana kara yolu buradan geçiyor. Bu bile başlı başına bir risktir.
Bölgenin 1. derece deprem kuşağında olması ise başka büyük bir risktir. Fabrika yetkilileri “Olası bir depremde en ufak bir zarar görmesin diye tankın üzerine deprem izolatörü konuldu. Çift güvenlik önlemleri alındı” diyor. Soruyoruz, bu sistem kaç şiddetindeki depreme kadar dayanıklı?
Bu tesis, karlılığı arttırmak için mutlaka Gübretaş Fabrikası’nın içinde mi yer almalı ya da ille de bizim kentimizde mi inşa edilmeli? Fabrikası olmayan, Anadolu’nun başka bir kentine kurulamaz mı?
Bu ne hırs, bu ne doymazlıktır? Bu tesis karlılığı artıracaktır elbette ancak zaten riskli olan bölgenin, riskini de artıracaktır. Uzmanlar, “amonyağı süzen maske yok” diyor. Yetkililere soruyoruz: Tesis kurulduğunda, bölgede yaşayan herkes, olası bir kaza için sırtında oksijen tüpü ile mi dolaşacak?
Kamuoyuna saygı ile sunarız.”
SADECE KÖRFEZ’DE DEĞİL, RİSK BÜTÜN KOCAELİ’NDE
 Bizim Kocaeli’nin söz konusu röportajdaki amonyak depolanmasıyla ilgili son iki sorusu ve Haymanalı’nın yanıtı da şöyle:
Bizim Kocaeli: Engin Bey amonyak tankına hangi nedenlerle karşısınız, biraz açar mısınız?
Engin Taşdemir: Bu iş için hem alt yapı hem de üst yapı müsait değilSize belki abartı gelecek ama çok akıl tutulması bir durum var burada. Sıkışık yollar, her taraf çukur durumda, yollar rezalet durumda. Dubai Port’la Gübretaş arası 2-3 kilometre bir mesafe. Dubai Port bitince günde 2 bin TIR girip çıkacak bölgeye. Bırakın 2 bin TIR’ı burada 5 tane araba gelince yol tıkanıyor, trafik kitleniyor. Şimdi Gübretaş, bu amonyak tankını kurduğunda yeninden işçi alacak, yüzlerce kişiyi istihdam edecek diye bir durum da söz konusu değil. Kimsenin böyle bir beklentiye girmemesi gerekiyorBunu gözümüzle göreceğiz zaten. İnsanlarımızın yaşadığı bölgeye duyarlı olması lazım. Denizimiz yok oldu, yeşil alanlarımız yok oldu. Yarın nefes alacağımız bir yer de kalmayacak. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı, İzmit Körfezi’nde liman yapılmayacağını söylüyordu. Geçtiğimiz günlerde bakan açıkladı, İzmit Körfezi toplu liman bölgesi olacak. Kar hırsı, para hırsı İzmit Körfezi’ni öldürmeye devam ediyor. Bunun en fazla zararını çekecek ilçe de yine Körfez ilçesidir. Ben akşam saat 21.00 uyuyorum, inanın sabah 21.00’de, 22.00’de kafamı kaldıramıyorum. Bu buradaki kirlilikten kaynaklanıyor. Sanki 10 ton yük var üzerimde. 300 metreküplük bir amonyak tankınız var şimdi siz bunu 37 bin 500 metreküpe çıkarmak istiyorsunuz. Bu çok büyük bir artıştır. Yüz kattan fazla bir artıştır. Sen bunu niye burada yapıyorsun kardeşim, git insanların olmadığı bir bölgede yap. Burada büyük bir dengesizlik var. Bugünkü siyasal iktidar propaganda yaparken, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ diyor ama insanları istemediği bir şeyi de tepeden onaylıyorlar. Yarın bir deprem olursa, amonyak sızıntısı yaşanınca bu sadece beni değil herkesi etkileyecektir. Amonyak parti ve siyasi görüş tanımaz, herkese zarar verir.
Bizim Kocaeli: Ali Bey, son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Ali Haymanalı: Şunu söyleyebilirim, Gübretaş’ta bir amonyak kaçağı olunca Kocaeli’nin tüm ilçeleri bundan etkilenir. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum Kocaelililer’e; lütfen çevreye, yaşam alanlarımıza duyarlı olun.
Odatv.com

Lahana tarlasında OSB olmaz!

     
Sakarya’nın Kaynarca ilçesinin Müezzinler Köyü’nde 3 bin 150 dönümlük tarım arazisinde,  Makineciler İhtisas OSB (Organize Sanayi Bölgesi)’nin kurulacağını öğrenir öğrenmez, Kocaeli Kent Grubu olarak soluğu orada aldık.
Önce, Organize Sanayi Bölgesinin kurulacağı Güven Mahallesi Doğantepe mevkiini, gezdik, inceledik, araştırdık.
***
Bir yanda lahana ve fiğ ekili, yemyeşil tarlalar…
Diğer yanda, toprağını traktörle süren çiftçiler…
Köyün kenarından geçen su kanalı…
Gözümüzün gördüğünü, tek bir fotoğraf karesine sığdıramayacağımız ama ressamların çizeceği en güzel manzara resimlerinden biri olacağını iddia edeceğimiz bir doğa harikası.
Kentlerde yaşarken, hayat gailesine dalarak unuttuğumuz ama içten içe özlediğimiz ve hafta sonu kaçmayı istediğimiz bir tablo.
Masmavi bir gökyüzü, uçsuz bucaksız yeşillik…
Huzur, sessizlik, dinginlik ve en önemlisi de emek!
Emeğin ne olduğunu ve değerini, yüzleri güneşten kırıştığı için yaşını tahmin edemeyeceğin köylülerin elini sıkarken hissediyorsun.
O nasırlı ve çatlamış, acısını dindirmek için zift sürülmüş elleri sıkarken; minnet duyuyorsun.
***
Bizi yönetenler yüzünden,
Ülkemizin tarım alanları, su havzaları yoğun bir tahribatla karşı karşıya.
Rant uğruna, verimli topraklarımızda, su havzalarımızda sanayi tesisleri kuruluyor.
Göz boyamak için ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) sürecinin işletildiği söyleniyor…  
“Burası beşinci sınıf toprak olarak tescillenmiş, doğru mu?”  diye sorduğum köylüler
“Burada ne ekerseniz yetişiyor. Yılda 3-4 kere mahsul alıyoruz. Buğdayı alıyoruz, lahana ekiyoruz. Yulafı, fiği alıyoruz mısır ekiyoruz. Karpuz, sebze ekiyoruz, hayvancılık yapıyoruz” dediler.
Aslında, bir sürü soru var akıllarında, yanıtlarını aradıkları.
İlçe merkezine bir kilometre uzaklıkta olan bir sanayi, Makine Sanayi…
Nasıl fabrika kuracaklar?
Demir çelik ergitilecek mi?
Ürünleri ne olacak?
Buranın havasını nasıl etkileyecek?
Biz ne olarak çalışacağız?
Diyorlar ki; 
Vatandaşı yok sayarak yazılmış bir oyunun senaryosu bu. Başrol oynuyorsun ama vatandaşı figüran bile yapmıyorsun.
Bilimi işletmiyorlar. Bu nedenle zaten endişeliyiz. Ne olacağını bilmiyoruz!         
***
Ülkemizde çorak topraklar varken ve bu topraklarda sanayi hemen hiç yokken, tarım arazilerimizi sanayi çöplüğüne çevirmek, gelecek nesillerimizi, açlığa mahkum etmek demek değil mi?
İhtiyacımızdan fazla buğday üretirken, yanlış tarım politikaları yüzünden, buğday hatta saman ithal eder olduk. 
Böyle giderse, sebze ve meyveyi de ithal edeceğimiz günler de çok uzak değil.
Ey ülkemizi yönetenler, çekin ellerinizi, tarım topraklarımızdan.
Lahana tarlasında OSB olmaz!



Batı cephesinde yeni bir şey var mı?

2007 yılında yazdığım köşe yazımı paylaşayım istedim sizlerle, 8 yılda değişen bir şey olmuş mu, tabiri caizse “Batı cephesinde yeni bir şey var mı?” diye…
“Kuşkusuz, bugünlerde en çok konuşulan konu, kimlerin listeye girip giremeyeceği konusudur.
En çok istenen ve beklenen de kadınların bu listelerde seçilebilir sıralarda yer alması…
Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER) ve “Yerel Gündem 21 Kadınlar için seçim kotası çalışma grubu” aylardır önümüzdeki seçimlerde daha çok kadının mecliste yer alabilmesi için kampanyalar düzenlediler. Siyasete kadın katılımının artması için bıyık takarak ‘Meclise girmek için erkek olmak şart mı?’ dediler.
Farklı bir kampanya yapmaya çalıştı KA-DER, bıyıklı kadınlarla…
Bakalım ne kadar sonuç getirecek?
Hatta kadınları eğitime tabi tuttular. Bu eğitimlerde bilimsel derslerin yanı sıra ‘kıskançlık ve rekabet’ dersleri bile verildi. KA-DER Genel Başkanı ‘ Siyasi arenada kadınlar arası kıskançlık erkekler tarafından kışkırtılıyor. Kadınlar birbirini kırarak siyaset alanından uzaklaştırılmak isteniyor.’ diyor. Bunu önleyebilmek için yoğun eğitim çalışmaları yapıyorlar. Siyasi partilerde kadın kotası uygulaması ve seçim yasasının değişmesi ile ilgili imza kampanyaları düzenliyorlar.
***                                     
Ülkemizin nüfusunun yarısı kadınlardan oluşuyor. Kadınların dörtte birini aşkın bölümü iş hayatına katılıyor. Öğretim üyeliği tıp, diş hekimliği, hukuk ve hizmet sektörü alanlarında yüksek oranlarda temsil edildiği görülüyor.
Ama siyasette katılım oranı maalesef yüzde 4,4 tür…
Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Atatürk’ün öngörüsü ile 1930 yılında, belediye seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Böylece Türk kadınına birçok Avrupa ülkesinden çok daha önce siyasetin kapıları aralanmış oldu.
1935’te ise ilk kez Türkiye Büyük Millet Meclisine 17 kadın milletvekili girdi. Bu yüzde 4,6 oranında bir katılımdı. Kadın temsilinde dünya sıralamasında Türkiye’nin yeri ikinci sıraydı. Uzun dönem Türkiye Büyük Millet Meclis’indeki kadın sayısı birçok Avrupa ülkesini bile geride bıraktı. Ancak bu 4,6 lık oran cumhuriyet tarihinin en yüksek katılım oranı olarak kaldı ne yazık ki…
Dünya parlamentolarında kadınların sayıları hızla yükselirken, Türkiye’de çok partili döneme geçilmesiyle birlikte kadınların seçilme oranı da düşmeye başladı. Bugün yüzde 4,4’le 167 ülke arasında 163. sıradayız.
Mozambik, Uganda Ruanda, Irak gibi ülkelerde kadın temsilinin ülkemizden daha yüksek olması ne kadar ilginç değil mi?
Yerel yönetimlerde ise durum daha da vahim…
Türkiye’de 3000 den fazla belediye içinde sadece 18 tane kadın belediye başkanı vardır.
 Bunların bir tanesi il belediye başkanıdır. Yerel siyasete kadınların katılımı yüzde 1’e bile ulaşamamaktadır.”
Rakamlarda ki artı eksi 3-5 lere takılmazsak eğer, o günden bugüne değişen çok fazla bir şeyin olmadığını, hatta iktidar tarafından kadınların değil siyasetten, toplumsal yaşamdan bile silinmeye ve eve mahkum edilmeye çalışıldığını görüyoruz.
***

Her şeye rağmen,  ben dahil Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil etmek için karar veren ve inançla yola çıkan tüm kadın adayları kutluyor ve bu yolculukta başarılı olacağımıza inanıyorum.