Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Bayramlar mı değişti, bizler mi yaşlandık?



Acısıyla tatlısıyla, bir bayramı daha geride bıraktık...

Her bayram öncesi olduğu gibi, bu bayramda da aylar öncesinden başlayan bir heyecan, bir telaş vardı.

Hele son hafta alışveriş merkezleri, sokaklar, caddeler, kafeler hıncahınç doluydu.

Bayram alışverişi için bir mağazaya girdiğinizde;  ‘‘Bu kadar insan buraya geldiğine göre, çok ucuza satılan bir şey var da ben mi kaçırıyorum?  ‘‘Herkes aldığına göre bir özelliği vardır. Bende alayım’’ diye hiç ihtiyacınız olmadığı halde elinizde birkaç parça eşya ile çıkmışsınızdır mutlaka...

Her bayram öncesi olduğu gibi bu bayramda da alışveriş söz konusu olunca hiç kimse kriz falan dinlemedi.

Herkes bütçesine göre az ya da çok; ucuz ya da pahalı bir şeyler satın aldı.

Sonra akraba ziyaretleri için şehirlerarası yolculuklar başladı.

Otoyollarda trafik durma noktasına geldi. Feribotlar ek sefer düzenledi ama yinede yetmedi...

İşte bu yüzden, bayram öncesi alışveriş yapmaktan, yola çıkmaktan hiç hoşlanmam ve mümkün olduğunca kaçınırım...

***
Bu bayram, CHP İzmit ilçesinin bayramlaşma programı birinci gün olduğundan; kent dışındaki akraba ziyaretlerini bayramın ikinci güne bıraktık.

 İstanbul’da yaşayan akrabalarımızı ziyaret ettikten sonra;

‘‘Nasıl olsa çoğu insan günler öncesinden çılgınca alışveriş yaptığı için, alışveriş merkezleri boştur. Gelmişken evin ufak tefek eksiklerini alalım’’ diye bir yapı marketine girme gafletinde bulunduk...

Alışveriş merkezi o kadar kalabalıktı ki, sanki bayramlaşma evlerde değil de, burada yapılıyordu. İğne atsanız yere düşmeyecek.

 ‘‘Bu kalabalıkta alışveriş yapmak mümkün değil, bari yemek yiyip gidelim’’ dedik.

Uzunca bir kuyruğa girdiğimizde yanlış yaptığımızı anladık ama sıradan çıkamayıp mecburen bekledik.

En nihayetinde sıra bize gelipte, yiyeceklerimizi aldıktan sonra, elimizdeki tepsilerle masa masa dolaşarak boşuna oturabilmek için yer aradık.

Aslında birçok masa boştu ama her masanın bir bekleyeni vardı.

Yemek almak için o upuzun kuyruğa girenler kafalarına göre uyanıklık yapmış, masa tutmuşlardı. Sandalyelere çantalar koyup, arkadaşları için rezerve etmişlerdi.

Bu masa sandalye tutma âdeti de bir tek bizim milletimize özgü sanırım.

Hâlbuki yemek kuyruğundakiler yemeklerini alana kadar biz yemeğimizi iki kere yer, kalkardık ama bunu gel de masa bekçisine anlat. ‘‘ Olmaz oturamazsınız, gelecek var.’’
‘‘Tamam kardeşim. O gelene kadar biz yer kalkarız.’’ ‘‘I-ıh olmaz eltim gelecek’’

Sanki Cem Yılmaz’ın şov programının içindeyiz...

Elimizdeki tepsilerde ki yemekler soğuyana kadar bütün masaları tek tek dolaşıp, güç bela bulduğumuz iki kişilik yere üç kişi sıkış tepiş oturarak yemeğimizi yedik ve kaçarcasına çıktık...

***

Bayram öncesi alışveriş yapmak ne kadar zahmetli, eziyetli ise; bayramda da alışveriş merkezlerine gidip, bir şey almaya, yemek yemeye çalışmanın ne kadar stresli bir iş olduğunu öğrendim...

Dönüşte dikkat ettim, bütün alışveriş merkezlerinin otoparkları hınca hınç dolu...

Büyük olasılıkla hepsinin içinde aynı keşmekeş yaşanıyor.

İnsanlar belki hiç kullanmayacakları alet edevatları satın alıyor belki de iki kap yemek, bir hamburger yiyebilmek için kuyruktalar...

Bunları düşünürken aklıma: Bayramlar mı eskidi, bizler mi yaşlandık?  Diye eski bir şarkı geldi. Şarkıyı ‘‘Bayramlar mı değişti, bizler mi yaşlandık’’ diye değiştirip, söylemeye başladım... 

* 24 Eylül 2009 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı