Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Çivi…

Katıldığım kişisel gelişim seminerlerin birinde, konuşmacı bir hikâye anlatmıştı…
Yaşlı bir aslan kafesin bir köşesinde uzanmış, arada sırada hareket ediyor ve bu esnada acı içinde inliyormuş. Bu durumu gören biri sormuş :‘‘Aslan neden inliyor, hasta mı? Bir sorunu mu var?’’ diye. Anlatmışlar…
‘‘Aslanın uzandığı yerdeki döşemede bir çivi var. Aslan kıpırdadığında çivi batarak canını acıtıyor.’’
‘‘Öyleyse oradan kalkıp neden başka bir yere oturmuyor ki?’’
‘‘Döşemedeki çivi yeterince büyük olmadığı için, aslan bu acıya katlanabiliyor. O nedenle de yerini değiştirmiyor.’’
Sonra konuşmacı sordu… Sizin çiviniz ne kadar büyük?
Çiviniz -yani maruz kaldığınız zorluklar- canınızı yakacak, batınca sizi zıplatacak büyüklükte mi? Yoksa aslanın üzerinde yattığı döşemedeki gibi ara sıra acı veren ama katlanılabilecek küçüklükte mi?  

***
İnsanlar hayatlarından şikâyet ettikçe nedense aklıma bu hikâye geliyor. Sorduğun zaman kimse hayatından memnun değil, hep bir yakınma, hep bir ağlar pozisyon... Nasılsın diye sorduğunda alacağın yanıt: ‘‘Eh işte, bildiğin gibi. Yuvarlanıp gidiyoruz .’’ ‘‘Bu koşullarda nasıl olabilinir ki? İçgüveysinden hallice.’’ Gibi bildik, tanıdık cümleler. Hep bir kabullenmişlik, hep bir kadercilik…

Mesela işinden memnun değil, maaşını ya da patronunu beğenmiyor. Ama aynı aslanın yattığı yeri değiştirmediği gibi işini değiştirmiyor. Daha doğrusu daha iyi bir iş bulabilmek için kendini geliştirme çabasına girmiyor, işinde daha iyi olmak için çalışmıyor.
Hani bize öğretilmiş ya ‘‘ayağını yorganına göre uzat’’ diye… Yorgan kısa olduğu için ayaklarını çekerek yatıyor. Daha büyük bir yorgan almayı akıl edemiyor. Belki de akıl ediyor ama harekete geçmek istemiyor…

***  

Elektriğe, akaryakıta, ulaşıma, doğalgaza, suya zam geliyor. İnsanlar bir iki söyleniyor, sonrasında unutup gidiyor. Gerçi İSU’nun suya yaptığı zamma karşı oluşturulan ‘Kocaeli Su Meclisi’nin yaptığı çalışma sayesinde suya yapılan zam geri alındı... Ama yinede çoğu kişinin yapılan bu çalışmadan haberi bile yok…
Bir toplumsal duyarsızlık, bir tepkisizlik, bir bana dokunmayan yılan bin yaşasın moduna girdik ki sormayın!
Mesela; kar eden kamu kuruluşları, fabrikalar, limanlar, bankalar, teker teker yabancı sermayeye satılarak, ekonomimiz bütünüyle esir ediliyor…
Mesela; kaldırımlar, yollar kazılıyor. Aylarca toz, duman, gürültü, trafik sıkışıklığı oluyor…
Mesela; üst geçit yapmak için, yol açmak için parklar yıkılıp, ağaçlar kesiliyor…
Mesela; denizi temizledik deyip, ardından deniz kenarına tersaneler, limanlar yapılıyor…
Mesela; tarla açmak için, otel yapmak için ormanlar cayır cayır yakılıyor…
Mesela; denizlerimizden zehirli variller çıkıyor…
Mesela; balık tutarken dereye düşen balıkçı boğularak değil, dere kirli olduğu için zehirlenerek ölüyor.
Mesela; kim bilir hangi iş adamının vergi borçlarını affedebilmek için - her defasında zamanında vergi ödeyenleri enayi yerine koyarak- vergi affı çıkartılıyor…
Mesela, mesela…

Biz ne yapıyoruz?
Belki; sadece gülüp geçiyoruz…
Belki; topu topu birkaç yüz kişiden oluşan bir grup toplanıp yürüyor, slogan atıyor, imza topluyoruz…
Belki; sabahlara kadar süren birkaç ateşli televizyon programı izleyip uykusuz kalıyoruz…
Belki de; birkaç arkadaş bir araya gelip vatan millet Sakarya tartışmaları sonrasında, görevimizi yapmış olmanın iç huzuruyla kenara çekiliyoruz…
Acaba bütün bu olup bitenler hikâyede ki gibi, çivimizin küçük olması ile mi ilgili?
Toplumsal duyarlılığın artması için canımızı daha çok acıtacak, daha büyük bir çivi mi bekliyoruz?
Kim bilir?

* 4 Eylül 2008 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı