Türkiye, 16 Nisan da resmen başlayacak olan Cumhurbaşkanlığı adaylık sürecine;
Dünya da haliyle Türkiye’ye kilitlendi. Gazete ve televizyonlar da konu ile ilgili hemen her gün teknik tartışmaları izliyoruz. Adayların açıklanmasını, netleşmesini, en çok ta gerçekten çoğunluğu, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edebilecek nitelikte bir adayın ortaya çıkmasını bekliyoruz... Cumhurbaşkanımızın T.B.M.M. de sadece toplumun üçte birini temsil eden azınlık çoğunluğunun oyları ile seçileceği gerçeğini biliyoruz. Aslında bu seçim, seçim olmaktan çok Sayın Başbakanın adeta Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına atanmasından başka bir şey değildir.
Bugün AKP’nin tek başına belirleyeceği bir adayın halk desteği son seçimlere göre sadece % 25’dir. Yani, halkın % 75’nin, hatta son kamuoyu yoklamalarına göre % 80’inden fazlasının karşı olduğu bir Cumhurbaşkanı o görevi nasıl yerine getirecektir?
AKP inadı ve ısrarı, var olan sıkıntılara ve gerginliklere yeni bir sıkıntı ve gerginlik davetiyesinden başka bir şey olmayacaktır.
* * *
Cumhurbaşkanı olma yeterliliğine ilişkin kıstaslar Anayasamızın 101. maddesinde çok net bir ifade ile tanımlanıyor: T.C vatandaşı olmak, 40 yaşını doldurmak, yüksek öğrenim görmüş olmak ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmak...
Bunlar akademisyenlere göre gerekli ancak yetersiz koşullar. Nedeni ise çok açık:
Gelişmiş demokratik ülkelerde olduğu gibi; bizim de Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst makamına oturarak -yedi yıl gibi uzun bir süre- bizi temsil edecek olan Cumhurbaşkanımızın görevini etkin bir biçimde yürütebilmesi için, tüm geçmişi ve bugününü kamuoyu bilgisine sunması gerekirdi. Oysa tüm Türkiye, birkaç gün sonra Cumhurbaşkanlığına aday olacak kişinin kim olacağı konusunda bile bir paradoks yaşamaktadır...
* * *
Cumhurbaşkanının temel görevi Anayasa’ya sahip çıkmak, anayasanın kurumlarını kucaklayıp birbiriyle uyumlu hale getirmektir. Anayasayı içine sindiremeyip tartışmak isteyen; Türk Silahlı Kuvvetleri ile, Üniversiteler ile, yargı organları ile, çabasını demokratik ve Atatürkçü bir Türkiye için yürütmeye çalışan Sivil Toplum Örgütleri ile çatışan bir zihniyet bu yeterlilikten oldukça uzaktır.
Görevi ihmal, görevi suistimal, resmi evrakta usulsüzlük gibi hakkındaki ciddi iddiaları yargıda sonuçlandırmadan, dokunulmazlık kisvesinin ardına saklanarak halktan soyutlanan biri Cumhurbaşkanı olabilir mi gerçekten ?
* * *
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı; geçmişinde hiçbir kırgınlık, hiçbir yara, hiçbir siyasi-ekonomik şantaj veya baskı izi olmayan biri olmalıdır. Türkiye’nin manevi yapısını dejenere etmeden, ulusal birliği ve bütünlüğü gözeterek, hiçbir sosyal, dini ve ekonomik gücün desteğini almadan yönetebilecek biri olmalıdır. Türkiye’nin dini, yöresel, ekonomik, sosyal zenginliklerini bir veya birkaç zümrenin hatırına parçalamak veya etkisizleştirmeye çalışmaktan uzak durmalıdır.
Türkçe’yi hakkını vererek, argoya başvurmadan en incelikli biçimde konuşabilmelidir. Halkı ile içten, maskesiz diyalog içinde olmalıdır.
Gazi Mustafa Kemal’in aynı cephede savaştığı rütbesiz bir erle, Anadolu’da kendisini kucaklamak isteyen çilekeş kadın ve erkeklerle abartısız ve senaryosuz konuşmalarını hatırlamak, belki bir fikir verebilir...
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, sembolikte olsa başkomutanı payesine sahip olan Cumhurbaşkanı, Atatürk İlke ve Devrimlerini erozyona uğratacak yaklaşımlardan kaçınmalıdır.
* * *
Genel seçimlere birkaç ay kala yeni Cumhurbaşkanını ‘‘eski ’’ parlamentonun seçmemesi gerekirdi. Genel seçimlerin Cumhurbaşkanlığı seçimleri önüne alınarak yapılacak bir erken seçimle oluşan yeni parlamento Cumhurbaşkanımızı seçse idi bu tartışmaların çoğu olmayacaktı...
* 12 Nisan 2007 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı
* 12 Nisan 2007 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı