Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Akıl almaz gıda hileleri…

İki hafta önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, belediye başkanları ve meclis üyelerinden oluşan 90 kişilik bir grup Macaristan’a gitti…
Başkan Karaosmanoğlu’nun yaptığı açıklamaya göre Macaristan’a gitme amaçları; Macarlarla uzun yıllar öncesine dayanan dostluğumuzu pekiştirmek, araştırma ve inceleme yapmaktı…
Üç gün gibi çok kısa bir zamanda araştırma ve inceleme nasıl gerçekleşecekse!..
Macaristan; tarihi geçmişi ile büyüleyici bir güzelliğe sahip buram buram sanat kokan, binden fazla kaplıcası ile sağlık sunan, keyifli ve eğlenceli zaman geçirebileceğiniz bir ülkedir…
Biz Türkler’in Macar topraklarında hüküm sürdüğü yüz elli yılın etkisi, Macarlar’ın yemek isimlerine bile yansımış olsa gerek kul aşı anlamına gelen ve bizim ‘gulâş’ diye bildiğimiz aslında okunuşu guyaş olan yemeği de çok ünlüdür.
Kuşbaşı şeklinde doğranan dana eti; salça, çeşitli baharat ve acı biberle tatlandırılarak çorba ya da yemek şeklinde hazırlanır.
Yani siparişi vermeden önce guyaşın çorbasını mı yemeğini mi istediğinizi belirtmezseniz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Ayrıca Macarlar’ın porsiyonları inanılmaz derecede büyük olduğu için yanında ekstra bir şeyler söylememeniz tavsiye olunur…
***
Aslında yabancı bir ülkede yemek yerken, insan gerçekten tedirgin oluyor.
Hele bir de anadilleri sizin bildiğiniz bir yabancı dil değilse, “Acaba ne yiyorum?”;
“Bu yemeğin içinde ne gibi karışımlar vardır?” diye yediklerinizden zevk almadan, hatta bazen de aç kalıp birkaç kilo vererek dönersiniz tatilinizden…
Bizim Büyükşehir Belediyesi kafilemizde de, bu tedirginlik yaşanmış. Kılı kırk yararak yemeklerin muhteviyatı araştırılmış…
Aslında bu titizlik ve seçicilik benim çok hoşuma gitti…
Ama ben meclis üyelerimizin seçicilik konusunda gösterdiği bu duyarlılığı; kentimizdeki gıda üretim ve satış noktalarında, lokanta ve pazarlarımızda da göstermelerini de isterim…
Zira dün yaygın medyada okuduğum bir haberde tükettiğimiz gıdalara katılan katkı maddelerinin sağlığımızı nasıl tehdit ettiği anlatılıyor.
Bu haber ilk defa duyduğumuz bir haber değil. Hatta çoğumuzun kabullendiği sıradan bir olay belki…
Ama “Biz Türk’üz bize bir şey olmaz” zihniyetini bir kenara bırakarak bilinçli tüketici olmamız gerekiyor. Radyasyonlu çayları gözümüze baka baka içen bakanların devri geçti artık…
Çünkü kanserin sadece soluduğumuz kirli havadan kaynaklanmadığını, genleri ile oynanan, hormonlu bitki ve hayvanların da etkisinin olduğunu biliyoruz…
İşte bazılarını, bildiğimiz ama önemsemediğimiz akıl almaz gıda hileleri…
Dönere, tavuk derisi, kıyması bağırsağı ve taşlık karıştırılıyor.
* Soframızda her öğün bulunan ekmeğe karbonat katılarak rengi beyazlaştırılıyor.
Et terbiye edilirken yüzde 20–25 oranında su verilip ağırlaştırılıyor. Siz bir kilo diye alıyorsunuz ama onun sadece 750 gramı et…
Kırmızıbibere kiremit tozu, karabibere renk alması için kansorejen boya katılıyor.
(Uğur Dündar’ın bir programında gizli kamera ile çekilen baharat fabrikasın da, süpürge ile yerdeki toz ve pisliklerin süpürülerek baharatların içine katıldığını izlediğim televizyon programından beri baharat kullanmamaya çalışıyorum.)
* Kırmızı etten yapılan kıymaya tavuk kıyması karıştırılıyor.
(Eh neyse ki bu bilmediğimiz bir şey değil. Çünkü tavuk köftesini çok lezzetli bulup tüketen sonrada kolesterolüm neden çıktı acaba? Diye düşünenleri tanıyorsunuzdur mutlaka.
* Küf tutmuş ve bayatlamış peynirler, eritilerek eritme peynir olarak piyasaya sürülüyor.
(Galiba bu nedenle son günlerde bu peynirlerin reklâmlarını sık görüyoruz.)
* Salam sosis ve sucuk gibi et ürünlerine tavuk derisi, bağırsağı taşlık karıştırılıyor.
(Bunu sanırım hepimiz biliyor ama yinede vazgeçmiyoruz.)
* İhraç ürünü olan ve ancak hormonlu bulunarak geri gönderilen birçok sebze ve meyve, iç piyasa da ithal ürün olarak satılıyor.
Gazetelerde sık sık, yurtdışına gönderilen üzüm, incir, biber vs. gibi ürünlerin aflotoksinli (küflenmeden meydana gelen çok zararlı bir zehir) bulunup geri gönderildiğini okuyoruz. AB ülkelerinde bir ürünün aflotoksinli sayılma değeri ile ülkemizdeki aflotoksin değeri oldukça farklı.
* Sütün kendi yağı alınarak, katı yağ ile karıştırılıyor. Bu şekilde süte yağlı süt imajı veriliyor.
Bunun yerine yağsız sütün daha sağlıklı olduğunu halka anlatma şeklini seçseler daha iyi ama alışkanlık işte…
* Tereyağı ve kaşar peynirine margarin ve patates katılarak piyasaya sürülüyor.
* Zeytinin rengini koyulaştırmak ve parlak hale getirmek için tekstil boyası kullanılıyor.
İşte bu gerçekten tehlikeli…
Ayırt edebilmek için, zeytinin çekirdeğinin rengi çok önemli. Eğer zeytinin çekirdeği kahverengi ise zeytin doğal, siyah ise kansorejen madde ile muamele edilmiş demektir.
***
Ve bunun gibi kırk yıl düşünsek aklımıza gelmeyecek bir sürü hileler…
İnsan sağlığı ile oynayarak haksız kazanç elde eden ve buna göz yuman insanlar…
Sizin dağdaki teröristten farkınız ne ki?

* 29 Kasım 2007 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı