Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Ormanlarımıza sahip çıkalım…

Küresel ısınma, dengesiz mevsimler çölleşen iklim, sel, fırtına…
Son yıllarda televizyon ve radyo programlarında hemen her gün duyduğumuz, gazete ve dergilerde sık sık okuduğumuz aşina haberler…
Bina yapmak, tesis kurmak, yol açmak için acımasızca ağaçlarımız ve ormanlarımız katlediliyor. Oysa bir ağacın yetişmesi, bir ormanın oluşması için ne kadar uzun bir sürenin geçmesi gerektiğini hepimiz çok iyi biliyoruz öyle değil mi?
***
Aslında hepimiz hem aileden hem de okuldan aldığımız eğitimle ağaç sevgisi ile büyüdük. Şiirler okuyup, şarkılar söyleyip, ağaçlar diktik.
Peki; ne oldu da ormanlarımızı yakmaya, yağmalayıp talan etmeye başladık? Ağacın ve ormanın bir ülkenin geleceği olduğunu unuttuk…
Yoksa ilkokulda hep bir ağızdan söylediğimiz “Baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana hey ormana” şarkısını ormana ağaç kesmeye gideriz diye mi algıladık?
***
Geçenlerde okuduğum bir haberle kelimenin tam anlamıyla irkildim! Gözlerime inanamadım…
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürü Şenol Aydemir, Belek’te golf sahaları oluşturmak için iki yılda 500 bin ağacın kesildiği yönünde çıkan haberlere ilişkin yaptığı açıklamada: “Fotoğrafların çekildiği dönem, muhtemelen oradaki golf arazilerinin inşaat dönemi. İnşaat dönemine denk geldiği için bütün araziler kahverengi toprak görünüyor. Bu da yanlı… Aynı fotoğrafa internetten de baktık. İnternette görülen yeşillerin hiçbirisini, hatta kesilmeyen ağaçları dahi fotoğrafta göremedik. 500 bin ağacın kesilmesi pek mümkün gözükmüyor. Çünkü golf sahaları kurulması için verilen alanda toplam 162 bin ağaç bulunuyor. Orman Bölge Müdürlüğünden alınan verilere göre 80 bininin kesilmiş olduğunu düşünüyoruz. Kesilen ağaç sayısı fazla görünüyor ancak bunların önemli bölümü Okaliptüs ağacı…
Belek 30 yıl önce bir bataklıkmış. Bataklığı kurutmak üzere Okaliptüs ağaçları dikmişler. Yani herhangi endemik ve ekolojik değeri olmayan bir ağaç. Meseleye bu açıdan bakacak olursak sorun yok ama bölgedeki genel ağaç popülâsyonunda azalma oldu diye bakılıyorsa bu tercih meselesi.
Ağaç kesildi ama son durumu yansıtmada abartı var. Çok korunması gereken endemik ağaçlar olsaydı, o zaman Çevre ve Orman Bakanlığının onlara izin vermemesi gerekirdi.” diyor…
Eğer haber asparagas değilse, kelimesi kelimesine müdür bey bunları söylemiş… Anlamadığım ya da atladığım bir kelime mi var acaba? diye haberi tam beş kez okudum…
***
Ormanlar kamu malı niteliğinde ve korunmaları devletin temel görevleri arasında değil mi?
Otuz yıl önce dikilmiş 500 bin ya da 80 bin ağacı kesmek bir yana, yeni dikilmiş tek bir fidanı bile kesmek günah değil mi? “Endemik ve ekolojik değeri yok.” Demek ne demek? Bataklık kurutmak bir değer değil mi?
Müdür beyin bu bakış açısı bana,
AKP’nin ağaca ve ormana verdiği değeri, 2003 yılında hazırladıkları kamuoyunda kısaca 2B olarak bilinen orman arazilerinin satışı konusundaki yasa tasarısını anımsattı. Bu tasarı da Kızılağaç ve aşılı kestanelerin orman ağacı niteliği taşımadığı kabul edilmişti. Orman sınırları içinde ve bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette bulunan kızılağaçlıklar ve aşılı kestane ağaçları orman arazisi sayılmayacak, bu ağaçların Pazar satışları için gerçekleştirecekleri kesimler damga ve nakliye işlemlerine tabi olmayacak ve köy muhtarlarının düzenlediği bir belge kesim için yeterli olabilecekti…
***
2003 yılında AKP hükümetinin gündeme getirdiği 2B tabiri, orman vasfını yitirmiş, kadastro marifetiyle orman alanları dışına çıkartılmış, bir daha geri kazanılamayan ve ıslah edilemeyen araziler için kullanılmaktadır. Hükümetin “Bu arazilerin satışından elde edilecek 25 milyar dolarlık gelirin önemli bir kısmı orman alanlarının zenginleştirilmesinde ve anayasal güvence altında bulunan orman köylüsünün yoksulluğunun giderilmesinde kullanılacaktır. “Sözleri kamuoyu tarafından pek inandırıcı bulunmamıştı…
Bu arazilerin satışı ile ilgili anayasa değişikliğini 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer onaylamamış, AKP hükümeti de birkaç küçük değişiklik yaparak meclisten tekrar geçirmişti. Sezer, yasayı geri gönderme gerekçeleri değiştirilmediği için ikinci defa veto ederek kararı engellemişti…
AKP’nin ısrar ettiği bu yasa değişikliği isteminin ardından, binlerce hektar orman ve içinde yaşayan canlılar çıkan yangınlarda yok oldu. Bu orman yangınlarının en çok deniz manzaralı sit alanlarında olması ise dikkat çekici ve düşündürücüdür.
***
Gelelim bugüne, AKP 2B orman arazilerinin satışını, kapsamını daha da genişleterek yeniden gündeme getirme hazırlığında. Bu konudaki teknik çalışmaları başlattı bile…
Ülkemizde kamu yararına uygun biçimde yönetilmesi zorunlu olan ormanlar, zaten işgalciler tarafından gelişigüzel kullanılmakta iken gelir sağlamak amacıyla yasallık kazandırılarak orman niteliğini tümüyle kaybetmiş yerlerin devri, tahsisi, terki, kiraya verilmesi durumu orman alanlarının tamamen yok edilmesine sebep olmayacak mı?
Söz konusu arazileri kullanan orman köylülerine öncelik verilse bile; köylüler dededen kalma arazileri satın almak için para vermek istemeyecek, istese de ekonomik gücü yetmeyecektir. Dolayısı ile bu arazileri sadece rant için kapatanlar, üzerine villa, otel, fabrika yapanlar satın alacaktır.
Bu durumda, kaçak yapıların inşa edilmesi ve imar affı beklentisi ile yağmalanması engellenebilecek midir?
Bu Anayasa değişikliğinden hangi siyasetçiler rant elde edecektir? Kimlerin 2B arazisi olduğunu önümüzde ki günlerde hep birlikte öğreneceğiz…
Ama geç olmadan; iklimleri düzenleyen, nefes almamızı sağlayan, binlerce canlıyı içinde barındırarak doğal dengeyi sağlayan, toprağımızı suyumuzu koruyan ormanlarımıza sahip çıkalım…
Aksi takdirde çocuklarımıza, uzaydan bakıldığında sadece gri beton binaların görüldüğü, gürültü ve hava kirliliğinden yaşanamaz hale gelmiş bir ülke bırakacağız…

* 15 Kasım 2007 Bizim Kocaeli Gazetesi haftalık köşe yazısı