Son yıllarda “sosyal ve ekonomik
şartların ağırlaşmasından mıdır yoksa mobese kameralarının yaygınlaşmasından
mıdır? “bilmem ama şiddet olayları özellikle de kadına şiddet olayları aşırı
derecede artmış görünüyor.
Gazetelerin 3. sayfalarında, hemen
her gün kadına şiddet ile ilgili birden fazla habere rastlıyoruz.
Yapılan araştırmalara göre,
dünya ölçeğinde her üç kadından birinin şiddete maruz kaldığı söyleniyor.
Ülkemizde de, eşinden en az bir
kez şiddet görmüş kadınların yüzdesi azımsanacak gibi değil: Yüzde otuz beş ancak
bu yüzdenin içinde duygusal ve psikolojik şiddet var mı, bilmiyorum? Zira
ülkemizde “duygusal şiddet” şiddetten sayılmıyor!
Son 6 ayda, kadın cinayetlerinin
yüzde bin dört yüz arttığını duyunca, insanın aklına ister istemez “bu toplum nereye gidiyor?” diye bir soru
geliyor.
***
Kadın hakları, çıkarılan
yasalarla korunmaya çalışılsa da, hatta kadına karşı şiddetin önlenmesine dair
yasa çıkartılsa da;
“Yaylalar” türküsünün, kadını aşağıladığı için,
Genel Kurmay Başkanlığı tarafından eğitimlerde söylenmesi yasaklansa da;
Kadın ve çocuğa yönelik
istismarın önlenebilmesi için “Alo 183” çağrı merkezi kurulsa da;
Yeni “mor çatı”lar inşa edilse de; değişen bir şey
yok…
Şiddet olanca hızıyla devam
ediyor!
***
İnsanlar neden şiddet uygular? Kendinden
zayıf birini (kadın, çocuk, hayvan) ezmeye, canını yakmaya neden gereksinim
duyar? Şiddet uygulayanların ruhsal sorunları mı vardır? Çocukluk yıllarında
ailesinden ya da çevresinden şiddet mi görmüştür? Aşağılık kompleksi mi vardır?
Eğitimle ilgisi var mıdır?
Bunlar ilgili uzmanların araştırdığı konular…
Ancak bu araştırmalar sonucu bazı erkeklerin aile
içi şiddeti ‘meşru ve haklı’ olarak kabul ettiklerini ve potansiyel şiddetçi
olduklarını öğrenmek; ürkütücü!
Gerçi “Hocanın vurduğu yerde gül biter”
“Kızını dövmeyen, dizini döver”
“Dayak cennetten çıkmadır” vb. gibi şiddeti meşru gören Atasözleri
ile yetişmiş bir neslin, böyle düşünmesi pekte anormal sayılmaz; değil mi?
***
“Şiddeti uygulayanla, şiddete
maruz kalan kişilere baktığımızda, tüm eğitim ve gelir grupları ile sosyal
statü mensubu kişiler olduğunu görebiliyoruz.
Örneğin: Okuma yazma bilmeyen 13 yaşındaki kız çocuğu,
akrabaları tarafından tecavüz edildiği için, yine akrabaları tarafından
öldürülebildiği gibi; yaşı kemale ermiş, üniversite bitirmiş, çalışan hatta milletvekili
seçilmiş bir kadın da kocasından dayak yiyebiliyor…
Okuma-yazma bilmeyen bir koca, ya da üniversite bitirmiş,
yurt dışında mastır yapmış koca da; karısına, çocuğuna şiddet gösterebiliyor…
Öyleyse, “ Alo 183, mor çatı, çıkarılan kanunlar” çözüm
gibi gözükse de, ne yazık ki çözüm değil!
Çözüm; kadını mor çatıya, çocuğu yetiştirme yurduna sığınmaya
mecbur eden, sorunları engelleyebilmek hatta ortadan kalkmasını
sağlayabilmektir…
*Posta Gazetesi, Gebze Haber Gazetesi