23 Ekim de, Van ve Erciş’te 7.2 lik deprem olduğundan beri;
Depremle yatıp, depremle kalkıyoruz…
Tam da kış kapıyı çalmışken;
Başını sokacak bir çadır bulamayan depremzedelerin, soğukta
yaktıkları ateşin başında,
battaniyelere sarılıp sabahladıklarını görmek, iç burkultucu
idi bizim için, sıcacık evlerimizde otururken…
Aynı duyguları yaşamıştık biz de, 99 Marmara depreminde…
***
Önce, çadır bulamayıp sokakta kalanlarla özdeşleştirdik
kendimizi;
Eski depremzedeler olarak…
Televizyonda haberleri izlerken; spikerle konuştuk, kızdık,
bağırdık, kabul etmedik.
Bilinçaltımızdaki deprem anılarımızı paylaştık; askerlik
anılarımız gibi…
“Biz de bunu yaşamıştık, biz de bunu hak etmemiştik! “
Dedik.
Depremzedelerin bir şekilde başlarını sokacak çadır bulduklarında
ise sevinemeden, kar bastırdı. Hava soğudukça soğudu, termometreler eksi 14 dereceyi gördü...
Çadırda ısınmaya çalışırken, sobadan sızan gazdan ya da
donarak ölümlerin olması; çocukların hastalanması “bu kadar da olmaz ki!” dedirtiyor insana!
***
Biz zaten İstanbul depremini beklemiyor muyduk?
Uzmanlar olası depremde neler yapılması gerektiğini
yıllardır anlatmıyor muydu?
Ülkemizin deprem kuşağında olduğunu bilmeyen var mı?
Depremin değil, binaların öldürdüğünü deneyimlerimizle öğrenmedik
mi?
Öyleyse, neden her seferinde depreme bu kadar hazırlıksız
yakalanıyoruz?
***
Sanırım depremin 3. günü falandı, televizyon haberlerinde
Kızılay çalışanları oturmuş dikiş makinelerinin başına harıl harıl çadır
dikiyor. Genel Müdür “Günde şu kadar kişiyle şu kadar çadır hazırlıyoruz diye”
demeç veriyor…
“Eyvahlar olsun” dedim “ya bu deprem İstanbul’da olsaydı,
halimiz nice olurdu?”
Sonradan öğrendik ki
yıllardır ödediğimiz deprem vergileri ile duble yollar yapılmış. (Biliyoruz,
bilmeyenlere de yerel yönetimler üste para verip; tabelalarla, billboardlarla
öğretti “yol medeniyettir” diye)
Elbette yollar da çok önemli, medeniyet için ama tek yol
değil!
Büyük bir deprem yaşandı ve üzerinden neredeyse bir ay geçti.
Konteyner siparişleri bir hafta önce verildi. Prefabrik
konutlar ancak kurulmaya başlandı.
O da 300- 400 aile için ve kim bilir hangi ailelere, hangi
kıstaslara göre verilecek?
Umarım bu dağıtım “hamili kart yakinimdir” şeklinde olmaz!
***
99 Marmara depremini
yaşadığımız da biz şanslıymışız. Hava sıcaktı ve günlerce park ve bahçeler de
yatabildik. Yaz günü de olsa, sokakta yatmanın ne kadar zor olduğunu öğrendik.
kış gününü düşünmek bile istemiyorum.
***
Televizyonda haber spikeri “Van’ da yaraların sarılmasına devam
ediliyor” diyor.
Deprem yasası
çıkarılacak;
5.6 ‘da (2. deprem) yıkılan oteller yargıya taşınacak;
Kentsel dönüşüm
başlayacak” Diyor.
Her yurttaş gibi seviniyorum...
Paradan hiç anlamayan biri olarak, kentsel dönüşüm için
dillendirilen para miktarının Türk
parası olarak boyutunu kestirmeye çalışırken, büyük bir bölümünün 2B arazilerinin
satışından sağlanacak
gelirden olduğunu duyunca;
“Kangreni sadece sarmak
yetmez ne yazık ki! Demek isterken,
“Bravo” diyorum.
Gerçekten bravo; kimsenin aklına gelmeyen DAHİYANE bir fikir ve …
Tam bu satırları yazarken Van’ da 5.2’lik bir artçı deprem
daha oluyor…
Posta Gazetesi Doğu Marmara Eki 19 Kasım 2011