Geçen hafta HES (Hidro Elektrik Santralleri)’leri yazmıştım.
Tek bir haftaya sığmayacak kadar önemli olduğunu düşündüğüm için, ikinci bölümünü bu hafta yazıyorum…
Geçen hafta ki yazımı okumayanlar için özetle:
Çocuklarımıza gelecekte temiz bir çevre bırakabilmek için birçok önemli çalışma da görev alan; çevre mühendisi bir dostumdan aldığım elektronik posta iletisinden bahsetmiştim.
Ülkemizin ilk çevre mühendislerinden olan ve düşüncelerine çok saygı duyduğum değerli arkadaşım paylaştığı ileti de;
Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği akademisyenlerinden Prof. Dr. Beyza Üstün ve çalışma arkadaşlarının, Hidro Elektrik Santral kurmak amacıyla, ülkemizde ki en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm akarsuların; kaynağından denize döküldüğü yere kadar, 1800 şirket tarafından “su hakkı anlaşması” yapılarak, satın alındığını ancak bu şirketlerin sularımızı enerji için satın aldıklarına inanmadıklarını;
Bu nedenle; 2,5 yıldır çevre gönüllüleri ile “Su Havzaları”nı korumak için
köy köy, kasaba kasaba dolaştıklarını anlattığından basetmiştim…
( Görselin tamamını, http://player.vimeo.com/video/15065525?autoplay=1&fb_source=message)
adresinden izleyebilirsiniz)
***
Hidro Elektrik Santralleri konusunda biz ne biliyorduk?
Enerji üretiminin ana kaynağı su olduğu için, üretim maliyetinin çok ucuz olması, yakıtlı santraller gibi hava ve çevre kirliliği yaratmaması vs. avantaj gibi gözükse de, Prof. Dr. Beyza Üstün’ü dinlediğimiz de HES’lerin dezavantajları daha fazla gibi gözüküyor.
Mesela Prof Dr. Üstün’e göre; HES’leri inşa ederken yapılan çalışmalar, eko sistemi yok etmekte!
Çevre yolları açabilmek için, patlatılan kayalardan çıkan hafriyatlar, ormanlık araziye dökülmekte, atılan tonlarca taş/toprak, kilometrelerce yapılan betonarme yapılar, derelerin yatağını değiştirerek, doğal dengeyi bozmakta!
Tüm bu olumsuzluklar bir yana, sularımızı satın alan şirketlerin asıl amacının HES yapmaktan ziyade, sularımızı ele geçirmek olduğunu, sularımıza sahip çıkmanın, geleceğimize sahip çıkmak olduğunu söylemesi ise; akıl karıştırıcı!
***
Küreselleşen dünyamız da yaşam için gerekli üç unsurdan (hava, su, toprak ) biri olan suyun önemini kavrayıp sahip çıkmak gerçekten önemli diye düşünüyorum…
Musluklarımızı açtığımızda, şarıl şarıl akan suya alıştığımız için, şu anda suyun ne kadar önemli olduğunun farkında değiliz belki ancak baş döndüren bir hızla gelişen ve değişen dünyamız da suyun, petrolden bile daha önemli olduğunun bilincine varmak lazım.
***
Tarih boyunca; her daim su kaynakları, stratejik öneme sahip olmuştur.
“Su yoksa yaşam da yoktur.”
Büyük olasılıkla, bundan sonra, savaşlar topla tüfekle olmayacak…
Her şeyin özelleştirildiği bir dönem de; sularımızın özelleştirilmesi ne kadar doğru, ne kadar değil?
İlgili Bakanlığımızın aldığı kararlarla belli olacak!
Bizler de; yaşayıp göreceğiz ya da müdahil olacağız...
*11 Şubat 2012 Posta Gazetesi Doğu Mamara Eki ve Kadının Sesi Gazetesi
Blog Arşivi
-
►
2018
(12)
- ► Haziran 2018 (1)
- ► Mayıs 2018 (6)
- ► Nisan 2018 (2)
-
►
2017
(20)
- ► Kasım 2017 (2)
- ► Eylül 2017 (2)
- ► Ağustos 2017 (2)
- ► Temmuz 2017 (4)
- ► Haziran 2017 (1)
- ► Nisan 2017 (1)
-
►
2015
(34)
- ► Eylül 2015 (1)
- ► Nisan 2015 (9)
- ► Şubat 2015 (3)
-
►
2014
(22)
- ► Aralık 2014 (4)
- ► Kasım 2014 (4)
- ► Eylül 2014 (1)
- ► Haziran 2014 (1)
- ► Mayıs 2014 (1)
- ► Nisan 2014 (1)
- ► Şubat 2014 (3)
-
►
2013
(43)
- ► Aralık 2013 (2)
- ► Kasım 2013 (4)
- ► Eylül 2013 (9)
- ► Haziran 2013 (4)
- ► Mayıs 2013 (4)
- ► Nisan 2013 (2)
- ► Şubat 2013 (4)
-
▼
2012
(52)
- ► Aralık 2012 (4)
- ► Kasım 2012 (5)
- ► Eylül 2012 (4)
- ► Ağustos 2012 (4)
- ► Temmuz 2012 (4)
- ► Haziran 2012 (5)
- ► Mayıs 2012 (4)
- ► Nisan 2012 (5)
-
►
2011
(45)
- ► Aralık 2011 (6)
- ► Kasım 2011 (5)
- ► Eylül 2011 (5)
- ► Ağustos 2011 (3)
- ► Temmuz 2011 (5)
- ► Haziran 2011 (12)
- ► Şubat 2011 (3)
-
►
2010
(182)
- ► Aralık 2010 (182)