Sevincimizi, üzüntümüzü ifade edebilmenin en kolay yoludur; gülmek ve ağlamak…
Evrenseldir…
Dünyanın neresinde, hangi ülkesin de olursak olalım; sevinci ve hüznü, hiç zorlanmadan anlatabilir ya da anlayabiliriz, öyle değil mi?
Gerçi bazen sevinçten de ağlanır ama genel olarak sevindiğimiz de güler, üzüldüğümüzde ağlarız…
Peki, “güldüğünüz de ya da ağladığınızda kalbiniz duracak, bu nedenle gülmek ve ağlamak yasak” dense, ne yaparsınız?
Düşüncesi bile korkunç ve zor değil mi?
Gülmeden ya da ağlamadan insan durabilir mi hiç? Kendini tutmaya çalışsa bile ne kadar dayanabilir ki?
Hele de ufacık bir bebekse; karnının acıktığını, canının yandığını ağlamak dışında nasıl anlatabilir ki?
***
Geçtiğimiz günlerde, yaygın medyada bir haber dikkatimi çekti.
Haber de; birçok sağlık sorunuyla dünyaya gelen ve şu an da 6 aylık olan bir bebekten bahsediliyordu.
Talihsiz bebek “santral apnesi” denen hastalıktan muzdaripti.
Yani ağladığında ya da güldüğünde, beyni görevini yerine getirmediği için nefes alamıyor, krize giriyor ve kalbinin durduğundan söz ediliyordu.
Krize girdiğinde ambu denilen bir cihazla dışarıdan uygulanan hava basıncı ile nefes alması sağlandığı anlatılıyordu.
Çocuğunun tedavisi ile yakından ilgilenebilmek için, baba işinden ayrılmak zorunda kalmış. Çünkü bebeğin başında, eşiyle nöbetleşe 24 saat bekliyorlarmış. Baba “hastalığın nedeni bilinmiyor ve doktorlar yüzde yüz çözümü yok diyor” derken, ne kadar da çaresiz görünüyordu.
Umarım ve dilerim ki, minik bebek bir an önce sağlığına kavuşur…
***
Bu haber beni çok üzdü ve aynı zamanda düşündürttü.
Çoğu zaman ufacık şeyleri kendimize dert eder, gereksiz yere üzülürüz.
Oysa sadece gülebilme ve ağlayabilme özgürlüğüne sahip olabilmekle; ne kadar şanslı olduğumuzun farkında bile değiliz.
*18 Şubat 2012 Posta Gazetesi Doğu Marmara Eki, Kadının Sesi Gazetesi
Blog Arşivi
-
►
2018
(12)
- ► Haziran 2018 (1)
- ► Mayıs 2018 (6)
- ► Nisan 2018 (2)
-
►
2017
(20)
- ► Kasım 2017 (2)
- ► Eylül 2017 (2)
- ► Ağustos 2017 (2)
- ► Temmuz 2017 (4)
- ► Haziran 2017 (1)
- ► Nisan 2017 (1)
-
►
2015
(34)
- ► Eylül 2015 (1)
- ► Nisan 2015 (9)
- ► Şubat 2015 (3)
-
►
2014
(22)
- ► Aralık 2014 (4)
- ► Kasım 2014 (4)
- ► Eylül 2014 (1)
- ► Haziran 2014 (1)
- ► Mayıs 2014 (1)
- ► Nisan 2014 (1)
- ► Şubat 2014 (3)
-
►
2013
(43)
- ► Aralık 2013 (2)
- ► Kasım 2013 (4)
- ► Eylül 2013 (9)
- ► Haziran 2013 (4)
- ► Mayıs 2013 (4)
- ► Nisan 2013 (2)
- ► Şubat 2013 (4)
-
▼
2012
(52)
- ► Aralık 2012 (4)
- ► Kasım 2012 (5)
- ► Eylül 2012 (4)
- ► Ağustos 2012 (4)
- ► Temmuz 2012 (4)
- ► Haziran 2012 (5)
- ► Mayıs 2012 (4)
- ► Nisan 2012 (5)
-
►
2011
(45)
- ► Aralık 2011 (6)
- ► Kasım 2011 (5)
- ► Eylül 2011 (5)
- ► Ağustos 2011 (3)
- ► Temmuz 2011 (5)
- ► Haziran 2011 (12)
- ► Şubat 2011 (3)
-
►
2010
(182)
- ► Aralık 2010 (182)