Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

HES-1

Uzun zamandır HES (Hidro elektrik santralleri)’lerle ile ilgili yazmak istiyorum ama bir türlü yazamadım.




Bildiğiniz gibi ülkemiz de gündem o kadar hızla değişiyor ki, köşe yazımı yazmak için oturduğumda “bu hafta HES’leri yazayım” diye düşünürken, mutlaka başka bir yazı konusu çıkıyor.



***



Geçenlerde bir elektronik posta iletisi aldım…



Çok değer verdiğim, kendini mesleği konusunda geliştirmek için fazlaca emek harcayan;



çevreye duyarlı, çevre için kaygı duyan;



çocuklarımıza gelecekte temiz bir çevre bırakabilmek için çok anlamlı çalışmalar da görev alan; çevre mühendisi bir dostumdan…



Bu ileti bana, HES’leri yazma konusunda geç kaldığımı hatırlattı ve beni hemen yazma konusunda harekete geçirdi…



***





Çok değerli Çevre Mühendisi arkadaşımın paylaştığı ileti den;



Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği akademisyenlerinden Prof. Dr. Beyza Üstün’ün, akademisyenler ve çevre gönüllüleri ile 2,5 yıldır “Su Havzaları”nı korumak için; köy köy, kasaba kasaba dolaştıklarını öğreniyorum. Hazırladıkları bilimsel çalışmaları ve “su hakkı devri”ni, Karadenizden Doğu Anadoluya; Samandağ’ından Ege’ye kadar her yerde dilleri döndüğünce, güçleri yettiğince, anlatmaya çalıştıklarını söylüyor.



Yani ülkemizde ki en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm akarsuların; kaynağından denize döküldüğü yere kadar, 1800 şirket tarafından “su hakkı anlaşması” yapılarak, satın alındığını; şirketlerin akarsularımızın sahibi olduğunu anlatıyor.

***





“Banane” derelerin satışından, “akan derenin bana ne faydası var “ diyorsanız eğer, iyi düşünün derim.



Prof. Dr Üstün ve çalışma arkadaşları, Hidro Elektrik Santral kurmak için derelerimizi satın alan şirketlerin, enerji için bu işi yaptıklarına inanmıyorlar.

Bu şirketlerin, satın aldıkları akarsuları “Biz suyu boşa akıtmayacağız. Kullanımını 49 yıllığına satın aldık” diyecek ve suların olduğu bütün alanların da sahibi olacaklarını söylüyorlar.



Bu durumda, orada yaşayan halkın, yağmur sularını bile biriktirmesine izin verilmeyeceğinin, ancak şirketlerin ön ödemeli saatlerini takarak, tarlaları ya da evleri için gerekli suyu kullanabileceklerini anlatıyorlar.

Yani “paranız yoksa suyunuz da yoktur” diyorlar…



Şaşırtıcı değil mi?



***



Sularımızın yabancı şirketlere satıldığını duymuştum ne kadar yanlış olduğunu düşünüyordum ama bu kadarı da aklıma gelmemişti. Pes yani!

Tek sevindirici durum ise; Prof. Dr. Üstün ve çalışma arkadaşlarının gayretleri ile halkın, hiçbir siyasi fark gözetmeksizin, enerji adı altında derelerimize göz diken şirketlerin inadına, suyuna sahip çıktığını, derelerin başında nöbet tuttuğunu söylemesi…



*3 Şubat 2012 Posta Gazetesi Doğu Marmara Eki ve Kadının Sesi Gazetesi