Blog Arşivi

GEZİ YAZILARIM

Hoşgeldiniz





Translate

Şike…


“Nasılsın, iyi misin? Çoluk, çocuk nasıl?”

Sanırım ülkemiz de, en çok sorulan soruların başında gelir.

Hatta sorulmazsa, garip karşılanan…

Çoluk çocuk mevzularından sonra, konuşulacak konu nedir?

Büyük ihtimalle, siyaset  (ülkeyi nasıl kurtarırız), ya da futbol.

“Hangi takımı tutuyorsun?” ile başlayan ve uzun sohbetlere neden olan soru…

***
  

“Ben futbolu sevmiyorum” dediğim de, beni anlayamayan çok arkadaşım oluyor.

Evet, gerçekten sevmiyorum…

Üstelik rahmetli babam fanatik bir futbol tutkunu hatta yanlış hatırlamıyorsam yaşadığımız kasaba da kulüp yönetiminde bile bulunmuş; Beşiktaş hayranı idi.
Ve tabii ki bu yüzden, doğduğumda Beşiktaşlıydım…

***

Üç yasında ki anılarını anımsayanlar var mıdır? Bilmiyorum ama ben anımsıyorum; elbette çok az bir bölümünü…
Babamın, sabahın köründe, annemden habersiz, pazen pijamalarımın üzerine siyah beyaz pelerinimi giydirip Beşiktaş maçına götürdüğünü, annemin fellik fellik her yerde beni arayıp, bulamayınca çılgına döndüğünü nasıl unutabilirim ki?
O zamanlar Hendek’ten İstanbul’a en az iki- iki buçuk saatte gidiliyordu. O kadar saat için de otobüsün içinde ki sloganlar ve tezahüratlar da hala kulaklarımda desem abartmış olmam…

***

Sonra sanırım 5 yaş civarı…
Yine, siyah beyaz pelerinimle gittiğim maçlardan birinde;  hem maçı seyredip hem de arkama bakmadan geri geri giderken, yüksek bir yerden düştüm.
Kim bilir belki de o düşüşte yaşadığım acının, bilinçaltımda kalmasından dolayı sevmiyorum futbolu…
Ya da belki, teknolojinin bu kadar gelişmediği 70’li- 80’li yıllar da Almanya’da; babamın her Pazar günü radyonun cızırtılı uzun dalga yayınını saatlerce dinlemesi, beni futboldan uzaklaştırdı.
Vs. vs. sevmiyorum işte!
Biliyorum, benim futbolu sevip sevmemem de sizi de hiç ilgilendirmiyor.
Aslında bu düşüncemi paylaşmak aklımın ucundan bile geçmezdi.
Ancak son zamanlarda yaşanan “futbol da şike” olayları ve Fenerbahçe- Galatasaray maçı sonrası diyaloglar, bu yazıyı yazmama neden oldu.
Hiç beklemediğim insanlar, sosyal paylaşım sitelerinde, hiç duymadığım küfürleri yazdılar.
Sanki ülkenin tüm dertleri, tasaları bitti. 1900’lü yıllardan beri “kim kimi kaç kere yendi”
 “Şike yapanlar; doğru mu yaptı, yanlış mı?  ” Onları konuşuyoruz. Hatta TBMM’ de şike tartışmalarına şiddetin gölgesi düştü!

***

Şimdi yazacaklarım için, özellikle erkekler bana kızacak ama çok uzun yıllar önce takım tutmanın bana göre bir şey olmadığına karar vermiştim.
Dolayısı ile tarafsız olarak yazıyorum.
Tamı tamına 90 dakika sahada (halı sahada değil) topun peşinden koşturmadıkları, bu konu da gerekli eğitimleri almadıkları halde; hem futbolcu, hem hakem, hem yorumcu olan ve tuttuğu takım yenildiğinde olmadık küfür edenlere birkaç sözüm olacak:
Keşke futbolcular da sizin kadar fanatik olsaydı da, damarını kestiğinde kanı takımının renginde aksaydı. Dünyanın en fazla transfer parası verilse bile, “ Benim için para değil, takımım önemli” diyebilselerdi.

***

Eskiden hafta da bir seyredilen futbol maçları ve yorumları, artık her gün bütün yaygın medyada…
Sözüm meclisten dışarı,  fazla fanatiklik,  “cebi ile beyni anda gelişmeyen” topçu ya da popçuların çocuklarımıza örnek olmasına neden oluyor…  
Spor ayrıştırıcı değil, uzlaştırıcı olmalı; içinde hile, şike değil, dürüstlük olmalı!

Posta Gazetesi Doğu Marmara Eki 17 Aralık 2011