Dün, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği (KYÖD) olarak,
Posco’daydık.
2011 yılında, Alikahya- Asım Kibar Organize Sanayi Bölgesi’nde, Kibar Holding ile ortaklaşa çok
büyük bir yatırım yapan, demir çelik üreten Güney Koreli dünya devi, şirketin tesislerinde...
2011 yılında kurulma aşamasında iken, karşı çıktığımız, katıldığımız ÇED
toplantılarında protesto ettiğimiz Posco da idik.
2011 yılında yazdığım “Posco’yu duydunuz mu?” adlı köşe
yazım da: (http://muzeyyentopcutan.blogspot.com.tr/2011/06/poscoyu-duydunuz-mu.html)
“Posco için, Kocaeli
güzel bir seçim... İstanbul’a çok yakın olması; kara, hava, deniz, demiryolları
ile bağlantılı olması; Üç önemli demir-çelik fabrikasının Dilovası’nda olması
vs...
Peki ya bizim için?
Henüz Dilovası’nın
kirliliğine çözüm bulamamışken, başka bir Dilovası yaratılmaya çalışılmasının
mantığını anlayabilmiş değilim.
Gerçi DOSB (Dilovası
Organize Sanayi Bölgesi) yetkililerine göre;
“Dilovası’nın çevre
kirliliği, sanayiden değil, evsel atıklar ve yoldan geçen araçlardan
kaynaklanıyor. Bu kirlilikte, zaten Türkiye ortalamasının altında, genzi yakan
koku ise psikolojik!”
Posco yetkililerinin de “İnsana ve çevreye hiçbir şekilde zarar
vermeyeceklerini” söylemelerine hiç şaşırmadım ancak merak ettiğim bir kaç şey
var.” demiş ve sormuştum.
- Posco’nun bizden
önce bu yatırımı yapmak için başvurduğu, içlerinde Hindistan’ın da bulunduğu 4
ülke, tesislerin neden kendi ülkelerinde kurulmasını istememişti?
- 2023 vizyon
toplantılarında: “Artık kentimizin sanayiye doyduğu, mevcudun
iyileştirilmesinden başka yeni bir sanayi gelmemeli” diyen kentin
yöneticilerinin fikrini değiştiren ne olmuştu?
- Asım Kibar Organize
Sanayi bölgesi kurulalı, 7 yıl olmasına rağmen, hala arıtma tesisinin olmaması,
ilginç değil miydi?
- Kurulan fabrika da
soğuk haddeleme yapılacağını, bunun sıcak haddeleme kadar çevre kirliliği
yaratmayacağını savunan Posco yetkilileri, soğuk haddelemeden kaynaklanan
asitleri nasıl bertaraf edeceklerdi?
***
ÇED toplantılarında karşı çıksak ta, Kocaeli’nin sanayiye
doyduğunu, artık tek bir çivi bile çakılmaması gerektiğini söylesek te, bizi
dinleyen kimse olmadı. Tesis kuruldu ve yaklaşık 3 ay önce de üretime başladı.
Ancak fabrika yakınlarında yaşayan yurttaşlar, başlarına
dökülen demir tozlarından şikayet etmeye başlayıp, basında da yer alınca; gidip
durumu yerinde görelim istedik.
***
Bizi karşılayan pırıl pırıl genç yöneticilerimizle gurur
duydum. A’ dan Z’ ye yani hammaddeden üretime hatta sosyal sorumluluk
projelerine kadar her konuda bizi bilgilendirdiler.
Tesisleri gezdirdiler. Demir tozlarının (tufal) sebebinin, cihazların arızalanması sonucu
olduğunu, ek bir filtre sipariş ettiklerini, bir daha bu durumun söz konusu
olmayacağını, atık su arıtma tesisini kurduklarını anlattılar.
Tesis gördüğümüz (!), anladığımız kadarıyla dört dörtlük.
Yöneticileri, çevreye en az zarar verme gayreti içindeler.
Tarım arazilerinin içinde sanayinin olmasına karşı
olduğumuzu söylediğimiz de;
“Biz taş üzerinde de tesis kurarız ama burası Organize Sanayi
Bölgesi” dediler.
Belki haklıydılar ancak anlattıkları kadar çevreci
olsalardı;
40’lı yıllarda kent planlama çalışmalarını yapan mimarların “İzmit ve çevresinin tarihi ve doğal
güzellikleri korunarak, cazip bir sahil kenti olarak varlığını sürdürmeli,
ekonomik kalkınma uğruna karaktersiz bir kent olacağına, karakterli bir taşra
kenti olması daha uygundur ” öngörülerine saygı duyar, daha fazla kar uğruna,
tarım arazisine, fabrika kurmazlardı.