***
Geçtiğimiz Ramazan Bayramını fırsat bilip, arkadaşlarımızla birkaç günlüğüne tatile çıkalım dedik.
Kısıtlı zaman olduğu için yakın bir yer olsun istedik. İnternetten hızlıca bir araştırma yaptık ancak tatil beldelerinde yer bulmak neredeyse imkansızdı.
Dolayısı ile istediğimiz değil, bulduğumuz bir yere rezervasyon yapabilecektik.
***
Kendimden biliyorum. Normalde tatlı ile aram hiç yoktur yani tatlı sevmem ama restoranda çeşit çeşit dizilmiş tatlıların albenisine kapılıp, kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek tatlıların tadına baktığımı bilirim.
***
Tesisi görünce, “Ehveni, şer” dedik zaten zor yer bulduğumuz için fazla beklenti içinde değildik.

“Nasıl yani? Pazartesi gününe daha 4 gün var. ” vs. derken yastık kılıflarını bulup getirdiler.
Klima kumandası da bir tane idi. Ona da “Madem arkadaşsınız, birlikte kullanırsınız” diye çözüm ürettiler.
Yemek yemek için restoran bölümüne gittiğimiz de, yiyeceklerden hiç birinin bana hitap etmediğini gördüm. Et sevmediğim için, bir iki zeytinyağlı yemek ile idare ettim. Hatta espri yaptım “ Oh oh çok sevindim. Yemekler çok kötü mecburen rejimdeyiz” diye…
Beklentileri yüksek olan insanlar değiliz. Zeytin peynir, domates, karpuzla karnımızı doyururuz ancak tesisin azımsanmayacak sayıda yıldızının olması, bizi epey şaşırttı.
Yemek sonrası çay kahve içelim dedik. Ne fincan var, ne bardak. Plastik bardaklarla su, kağıt bardaklarla çay ve kahve içtik. Biraz söylendik ama tatildeyiz moralimizi bozmayacağız diye hep olumlu tarafından bakmaya çalışıyoruz:

***
Son gün, kahvaltıda porselen tabaklar yerine, kağıt tabaklar vardı.
Garsonlardan birine, “Akşam sirtaki mi oynandı? Tabak kalmamış” deyince bulaşık makinasının da bozulduğunu öğrendik. İnsan tatil bitti diye sevinir mi?
“İyi ki tatilimizin son günü, kazasız belasız bitirdik, çok şükür” diye sevindik.
kadininsesigazetesi.com.tr